Önümüzdeki yerel seçimlerde CHP’yi temsil edecek adayların belirlenme yöntemi sağlıklı mı?
Bu soruyu CHP’nin nabzını tutan partililere yönelttik. Aldığımız yanıtları aşağı yukarı şöyle özetleyebiliriz:
-Özgür Özel’in kurultayda genel başkan seçilirken verdiği sözü tuttuğu söylenemez. Delegelere “Bundan sonra karar, güç, yetki örgütündür. Önseçimin teminatı bir genel başkan olacağım” demişti. O söz, yeterli zaman olmadığı gerekçesine sığınılarak büyük ölçüde havada kaldı.
-Kemal Kılıçdaroğlu’nun dönemindekine benzer yöntemlerle genel merkezde ağırlığı olan gruplar, isimler aday belirlemede etkin oluyorlar. Örnek vermek gerekirse Akdeniz’de kimi adayların belirlenmesinde Ali Mahir Başarır ve Veli Ağbaba’nın neredeyse tek belirleyici oldukları yönünde haberler basına da yansıdı.
-Ekrem İmamoğlu da hiç kuşkusuz aday saptamada genel merkeze egemen olanların dışındaki en önemli ağırlık odağı. Açıklanan İstanbul ilçe adaylarından çoğunluğu İmamoğlu’nun bürokratları arasından seçildi. Dahası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanı Utku Cihan Artvin Hopa’ya, İBB Spor Akademisi İstanbul Şube Müdürü Osman Kalyoncu Trabzon Akçaabat’a aday yapıldı. Bu durum, Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldikten sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde birlikte yakın çalıştığı bürokratları milletvekilliğine, bakanlığa ve ülkenin tepe bürokrasisine taşıması yöntemine benziyor.
-Benzer bir gelişme de Ankara’da yaşanıyor. Büyük ilçelere, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş kendisine yakın isimlerin aday gösterilmesini istiyor. CHP’li olmasalar bile.
-Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen aday olmadı ama elini süreçten çekmedi. Çekmeye de pek niyetli değil. İstediği ismi aday yaptırdı. Hep arka planda olmayı hedefliyor.
Görüşlerini aldığımız CHP’liler, Özgür Özel’in, parti içindeki tek bir grupla hareket ettiği yönünde yoğun eleştirilere uğradığına da özellikle dikkat çektiler.
Özetle, CHP yerel seçimler öncesi sancılı günler geçiriyor.
AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYINIZ!
Gelinen aşama bellidir:
Adliyenin içinde şeriat istekleri çığlıklanmakta, güvenlik görevlileri seyretmekte; savcılar, yargıçlar gıklarını çıkarmamaktadır.
Yani, anayasa ayaklar altındadır.
Tarikatlara, cemaatlere sırtını dayamış olan buyrukçu Saray düzeni; demokratik, laik Cumhuriyete yönelik giderek artan, hatta devlet organlarınca desteklendiği, korunduğu gözlenen bağnaz başkaldırmaları kullanarak toplumu baskılama, şeriat hukukunu, hilafeti, hatta saltanatı geri getirme sevdasına düşmüş gözükmektedir.