2019’da ne olması tasarlanıyor?
Parlamenter sistemin ötelendiği, güçler ayrılığının tek adama
indirgendiği, monarşik, Saraycı, zorbacı sistemin oylanarak
onaylanması…
Saray’dakinin halife sultanlığının sandık yoluyla yasaya
uydurularak yaşama geçirilmesi…
CHP’li Haluk Pekşen’in dilinde tüy bitti:
“Ölmüş kişilere yeni kimlikler düzenlendiğini” aktardı. Kulak
asılmadı.
“Sahte oyla, yinelenmiş seçmenle, elektronik ortamdaki hilelerle
seçim yapılacağını” söyledi. Duyan olmadı.
“55 milyon seçmen içine en fazla 130 milyon zarf gerekmesine karşın
YSK’nin 500 milyon zarf bastırdığını” belirtti. Dinleyen
çıkmadı.
“Mühürsüz pusulayı kabul edenlerden, 2 milyon 537 bin sahte seçmen
yaratanlardan her türlü hile beklenir” dedi. Kendi partisinin
lideri bile üstünde durmadı.
Oysa, Haluk Pekşen’in ne demek istediğini kavramak için üstün
zekâlı olmaya gerek yoktu. Mantık yürütebilen her insan; 2019’daki
seçimin, Saray’dakinin Saray’a tam yetkiyle oturtulması için
biçimsel bir oyun olacağının bilincine varırdı.
Bunun adı seçim olmayacaktı. Pekşen’in ifadesiyle bir yolsuzluğu,
hukuksuzluğu meşruiyet zincirine taşıma olacaktı.
Madem partili sultancılığa karşıyız; madem yürütmenin yürütme,
yasamanın yasama, yargının yargı olduğu, kamuoyunun duyarlıklarının
göz önüne alındığı çok partili parlamenter demokrasiden yanayız; ne
diye sonucu şimdiden kuşkulu işlemlerle belli olan bir seçime
katılacaktık ki?
Haluk Pekşen’in, “Bırakın Saraycılar, saray özlemi ile baş başa
kalsın. Biz entrikacı, saraycı değil; Cumhuriyetçiyiz. Aday kim
olursa olsun, Cumhuriyetçiler, Saray için oy vermemeli” anlamına
gelen çıkışı kamuoyunda tartışılırken…
Birdenbire, ithal edilmiş liberal siyasetçiyken sosyalistliğe
soyunanlar fırladı öne, içeriksizce “Boykot” diye bağırdılar.
Böylece iyi anlatılabilirse, tek adamcılığa karşı toplumsal
muhalefeti örgütleyebilecek bir seçenek çürütülmüş oldu.
Görev tamamlanmıştı!...