Yarın 31 Mart...
31 Mart (Rumi takvimle 13 Nisan), gerici azgınlığın vardığı uç
noktalardan biri olarak akıllarımıza kazınmıştır.
31 Mart’ın özü, Abdülhamid’in zorba yönetimine
karşı ilan edilmiş 2. Meşrutiyet’e karşı bir ayaklanma
olmasıdır.
31 Mart öncesi ortamı hatırlamakta yarar var:
Derviş Vahdeti’nin gazetesi Volkan’ın başını
çektiği Abdülhamid yandaşları, şeriat savunuculuğu ve ümmetçilik
yapmaktaydı. Örneğin, 31 Mart’a doğru Volkan’da yayımlanan bir
yazıda, dinsizliğin ahlaksızlık olduğu, dinsizlerin sadece dünya
için çalıştıkları vurgulanarak “kadınların çıplak denecek şekilde
umumi yerlerde gezdikleri” dile getiriliyordu.
İnsanların yaptığı kanunlara değil, Kuran’a dayandığı iddiasındaki
İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti de, benzer kışkırtıcılık olaylarının
içindeydi.
Saray ve softa takımı silahlı kuvvetlerin içine girmiş, ilerici
subayları ordudan tasfiyeye uğraşıyorlardı.
Abdülhamid ise “beka” peşindeydi ve Meşrutiyetin yıkılması için 31
Mart gericiliğine çanak tutuyordu.
O günü bugün ile karşılaştırdığımızda çok benzer yanlar
bulabiliriz:
Volkan gazetesi yerine kurulmuş “gazete” denen kâğıt tomarlarında,
muhalefet partisi liderini idam istemine varacak kadar saldırganlık
örnekleri gösteriliyor.
Kadın düşmanlığı almış başını yürümüş.
Kanun yerine kendi sözünü geçirmiş, hani neredeyse “ilahi” bir güce
sahip bir parti lideri, her gün kendisine ve iktidarına karşı
olanları “terörist”likle suçluyor.