Babam, uzun yıllar Turhal ve Etimesgut şeker fabrikalarında
doktorluk yaptı. Köylü ve işçi çocuklarını, onların analarını,
babalarını sağalttı. Ben, Turhal’ı ve çevresini uygarlıkla, işle,
üretimle buluşturan şeker fabrikasının hastanesinde doğdum,
lojmanında büyüdüm.
İçinde yaşayarak öğrendim, tıpkı Turhal gibi Anadolu’nun birçok
yöresinde açılan Sümerbank’ın bez fabrikaları ve Türkiye Şeker
Şirketi’nin şeker fabrikalarının, yoksul toprakları ve insanları
hem aydınlanma ile, hem cumhuriyetçilikle, hem de kalkınma ile
tanıştırdığını.
Şimdi başımıza oturup kalkmaz olmuş bir kadro, Cumhuriyete kinle
dolu olduklarından, bir Cumhuriyet atılımı olan şeker
fabrikalarından da hınç alıyor.
Osmanlı ile övünen bu kindar kadro, neye özendiğinin ayrımında bile
değil.
Değerli dostum Dr. Serdar Şahinkaya, Türkiye
Barolar Birliği Emek Komisyonu’nun düzenlediği bir etkinlikte
“Cumhuriyetin sanayileşmesi ve şeker fabrikaları”nı anlatırken,
dünya sanayileşme devriminin doruğuna ulaşırken Osmanlı’daki durumu
şöyle özetledi:
“1915 yılında sınaî tesislerin toplam sayısı 282’dir. Sektörlere
göre dağılımı örneklendirildiğinde ise öne çıkanlar; 33 un
değirmeni, 9 makarna, 6 konserve, 4 bira fabrikası, 2 tütün
mağazası, 4 buzhane, 7 tuğla, 6 kireç, 8 kutu, 5 yağ, 3 sabun
imalathanesi, 2 porselen imalatı ve elmas traşçılık, 13 deri
işleme, 13 marangoz ve doğrama atölyesi, 13 yün ve 5 pamuk ipliği
ve dokuma, 41 ham ipek, 6 ipekli dokuma ve 13 sair dokuma
fabrikası, 43 matbaa ve sair kâğıt imalatı, 8 sigara kâğıdı ve 3
kimyasal ürün tesisidir.”
Böbürlendikleri Osmanlı işte bu kadar.
Cumhuriyetçilerin ne kadar olduklarını ise, Pro...