İçişleri Bakanı, bir şeyler söylüyordu.
Yol haritası filan diyordu. Giysilerin standart olduğunu
mırıldanıyor, ekipmanlar çok özeldi filan demeye getiriyordu.
Anaların devlete emanet ettikleri çocuklarımızın; yurt haritasında,
standart giysiler ve özel ekipmanlar içinde önce elleri, sonra
dudakları, en sonunda da kanları donmuştu. Saraylarda, şaşaalı
açılışlarda, ejder meyveli smoothie’lerde, aloeveralı kokteyllerde,
kayınpederin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisiyiz diye
övündüğü ülkede, damadın büyük ve güçlü Türkiye’sinde insanlık
donmuştu.
Bundan sonra ne mi olacaktır?
Eski Genelkurmay Başkanı’nın yaptırdığı camiden bir mevlit
okuturlar belki.
Ayıplar ve suçlar unutulsun, donsun diye. Cemaate bırakılan
devlet arazisi
FETÖ ile aralarından su sızmıyordu, iktidarı paylaşıyorlar,
ortaklıkla üleşiyorlardı. Biri Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı,
diğeri hür dünyanın hoşgörülü uzlaşma bilgesiydi!
Bozuştular, küsüştüler.
Şimdi Nakşibendi iktidarında, casusluk cemaatinin yerini başkaları
dolduruyor.
Duyuyoruz ki, Sağlık Bakanlığı, Menzilcilere ayrılmış. Tarım
Bakanlığı’nı da Nurculara özgülemiş olmalılar.
Ziraat Mühendisleri Odası’nın saptamasına göre, Antalya’daki Batı
Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün, ithal hibrit
tohumlar yerine yerli tohumculuğun gelişmesi için çalışmalarda
kullandığı, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ait 60 dönümlük
arazi Hamidiye Vakfı’na bırakılmış durumda.
“Tüm tahsil kademelerindeki talebelere hizmet etmek” amacını
taşıyan Hamidiye Vakfı’nın etkinlikleri arasında neler mi var?
Bediüzzaman konferansları düzenliyorlar, Şehzade
Bilal’in etnospor festivallerine katılıyorlar,
“Said Nursi Hazretleri” ile ilgili programlar
gerçekleştiriyor, “umum Nur talebelerine” yazılan mektupları
duyuruyorlar.
Anlayacağınız, yerli...