HÜDA PAR Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun “eyalet sistemi, özerklik ve federasyon” isteklerinin öylesine, rasgele bir çıkış olduğunu sanmak saflıktır.
HÜDA PAR’ın tutumuna “yerli ve milli” olduklarını ileri süren Saray ortakları AKP ve MHP’den kayda değer bir tepki gelmemesi de çok doğaldır.
Çünkü, eyalet sistemi, özerklik ve federasyon; yayılmacı sömürgen küreselleşmecilerin sermayenin önündeki tüm engellerin aşılması için, ulus devletleri yıkmak için tasarladığı bir kurgudur.
Köklü bir bağımsızlık anlayışı ile kurulmuş Türkiye’yi bu kurgunun içine almak için küreselleşmecilerin (tıpkı devrimler ve Arap Baharı’nda olduğu gibi), Osmanlı özlemcisi AKP’yi iktidara taşıdığı da biliniyor.
İşte o AKP’nin iktidara gelir gelmez, ilk işi “eyalet sistemi, özerklik ve federasyon”a uygun bir devlet sistemi oluşturmak için girişimde bulunmak oldu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın kadrosundan Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Ensar Vakfı kurucusu Ömer Dinçer, 2003’te, ulus devleti yıkarak yerine Osmanlı millet modelini esas alan piyasacı, ümmetçi, yerelci bir tasarı hazırladı. TBMM’ye de sunulan tasarı “kamu yönetimi reformu” adıyla anılıyordu.
O dönemde, gazetemiz Cumhuriyet önemli bir işlev üstlendi. Çeşitli alanlardan uzmanlarla bir araştırma-inceleme yazı dizisi hazırladı. Dizide, reform adı verilen tasarının Türkiye’nin başına nasıl çorap ördüğünü ayrıntısıyla kamuoyuna duyurdu.
Diziye göre tasarı; Türkiye’yi, uluslararası sermayenin çıkarlarına, cemaatlere, tarikatlara, yerel güç odaklarına teslim edici nitelikteydi. Tasarı, devlet yapısını piyasalaştırıyor, devlet yerine şirket anlayışına geçiliyordu. Rekabet için kamu sistemini çözüyor, emekçilerin ve kamu çalışanlarının çalışma koşullarını esnekleştiriyordu. Eğitimden sağlığa, çevreden sosyal güvenliğe, sanattan spora tüm alanları ticarileştiriyordu.
Dahası yeni yetkilerle donatılan başbakanlıkla çoğunluk diktasına geçiliyordu. Anayasanın değiştirilmesi önerilemez nitelikleri yıpratılıyor; ulusal egemenlik, öğretim birliği, yönetimin bütünlüğü yıkıma uğratılıyordu.
Maliye bürokrasisi uluslararası kurumların güdümüne bırakılıyordu. Kamusal denetim siyasallaştırılıyor, yolsuzluklara olanak tanınıyordu.