Gazze’yi ateşe veren iki taraflı dinci-ırkçı kapışma, masum insanların, çocukların, kadınların yaşamına mal olurken dünya sömürgenleri çıkarları için yangına körükle gidiyorlar.
Bizden de kör kuyuya taş atmaya kalkışanların sayısı giderek artıyor: Kimisi Gazze’ye asker gönderilmesini öneriyor, kimisi de garantörlük.
Dinci-ırkçı İsrail hükümeti ile dinci Hamas’ın arasına mı gireceğiz? Ne için asker göndereceğiz, kimler arasında ya da kimden yana, neden arabuluculuk, garantörlük yapacağız?
Fırdöndü bir dış politikası olan Saray iktidarının her yere mavi boncuk dağıtmayı gözeten, günü kurtarmaya yönelen düşsel önerileri ve çıkışlarla yürüyen siyasası yüzünden bu sorulara akılcı, tutarlı yanıt verebilen çıkmadı şimdiye değin.
Garantörlüğe, arabuluculuğa gerekçe olarak Filistin topraklarının “ecdadımıza ait” olduğu ileri sürülüyor. Garantörcülere göre, milli varlığımızı savunmak, Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamazmış! Türk milliyetçiliğinin gereği buymuş.
Laf olsun, torba dolsun...