Truman doktrininden bu yana ABD’nin, Türkiye’deki siyaseti
doğrudan belirlediğini biliyoruz. Adım adım gidelim:
- Türkiye’yi NATO’ya sokan, ABD’ye göbekten bağlayan ikili
anlaşmaların imzacısı Adnan
Menderes’in iktidara taşınması.
- 27 Mayıs’ın ertesinde, Türkiye’nin, adı, temsilciliğini yaptığı
Amerikan şirketi ile anılan Morrison Süleyman’a teslimi.
- Süleyman Demirel’in, İskenderun Demir Çelik,
Seydişehir Alüminyum, Bandırma Sülfürik Asit, Artvin Yonga
tesisleri ve Aliağa Rafinerisi’nin yapımı için Ruslardan yardım
alması üzerine; 27 Mayıs Anayasası’nın özgürlük ortamından
hoşlanmadığını “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı” diyerek
açık eden Orgeneral Memduh Tağmaç’a 12 Mart
darbesinin yaptırılması.
- Ecevit-Erbakan koalisyonunun 1974 Kıbrıs
Harekâtı’nı düzenlemesi üzerine konan ABD ambargosu.
- CHP’nin yeniden iktidara gelmesi üzerine, Aralık 1978’de
gerçekleştirilen Kahramanmaraş katliamı (olayın içinde casus olarak
görev yapan sözde Milli Piyango satıcıları ile ABD Büyükelçiliği
Başkâtibi Robert Alexander Peck de vardır) ve
ardından gelen öldürümler, toplu kıyımlar, yurttaşların birbirine
kırdırılması.
- Beyaz Saray’dan, ABD Milli Güvenlik Konseyi Türkiye Masası
sorumlusu Paul Henze’ye “Senin generaller
Türkiye’de darbe yaptılar” ifadesiyle aktarılan 12 Eylül 1980
darbesinin gerçekleşmesi.
- CIA Ortadoğu Şefi Graham Fuller’in deyimiyle
güçlenen sol hareketin yerine Türkiye’nin siyasi İslamcılığın
“yeşil kuşağı” ile sarılması.
- ABD’de her anlamda form tutturulan Turgut
Özal’ı...