Toplumdaki ayrışma, gerginlik, uygarca davranışlardan uzaklaşma, ciddilik yerine savrukluk yaşamın her alanına yansıyor.
Son Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanışı ile sonuçlanan gelişmeler de bu duruma bir örnektir.
Fincancı, terör örgütü PKK’ye yakın Medya Haber TV’ye katılarak TSK’nin “kimyasal silah kullandığı” savlarını dile getirmiş, bu savların bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemiştir.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki...
Geçmişte yurt savunmasında ve bağımsızlık mücadelesinde can vermeyi bile göze alarak etkin biçimde görev almış hekimlerin kamusal nitelikteki saygın meslek örgütünün başındaki Fincancı’nın, sömürgeci egemenlerin Ortadoğu’daki kanlı çıkarları için kullandığı, petrol kuyusu bekçiliği yaptırdığı terör örgütüne yakın bir kanala açıklama yapması, çok büyük bir hatadır.
Fincancı’nın, terör örgütünün ileri sürdüğü savları, ilgili kamu kurumlarına ve açık kanallara başvurup, gerekli verileri toplayıp (örneğin, TSK’nin envanterinde kimyasal silah olup olmadığı) nesnel ve ciddi bir bilgilenmeye ulaştığı da kuşkuludur. Açıklamasının kesin verilere ve kanıtlara dayalı olmadığı anlaşılan Fincancı, Uğur Mumcu’nun deyimiyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuştur. Dolayısıyla saygın bir meslek örgütünün başı olarak gereken özen ve soğukkanlılığı gösterememiştir.
Almanya’da bir toplantıdayken yapılan bağlantı üzerine bireysel bir çıkış ile gerçekleştirdiği açıklamasını Türk Tabipleri Birliği’nin yetkili organlarına danışmadan yaptığı ortadadır. Oysa bir önemli kurumun sorumluluğunu üstlenen kişi, o kurumu bağlayabilecek kimi konulardaki bireysel düşüncelerini dillendirirken bile yetkili organlara başvurmak zorunluluğu duymalıdır.
Fincancı’nın bütün bu tutumları ne denli yanlışsa, siyasi iktidarın baskısı ile apar topar evinden alınarak tutuklanması da o denli yanlıştır.
Uygar ve demokratik ülkelerde olması gereken uygulama; Fincancı’nın bilgi sahibi olmadan ve hatta aklına estiği gibi yaptığı açıklama doğru değilse, iktidar yetkililerinin, kamuoyunu doyurucu biçimde bilgilendirdikten sonra, kendisinin başkanı olduğu meslek örgütünü gereğini yerine getirmeye çağırmalarıdır.
Ondan sonrası meslek örgütünün görev alanına düşer. Ortada önemli bir yanlış varsa, meslek örgütü de uygar ülkelerde olduğu gibi davranarak gerekli iç disiplin kurallarını çalıştırır, gerekli düzeltmeleri, uyarıları yapar, yanlışa yol açmış yöneticisini de cezalandırır. Gerekirse de görevinden uzaklaştırır.