Tamam. Sıkıldık. Bıktık, usandık. Bunaldık, boğulduk. Soluğumuz
kesildi.
Zora düştük. Sarardık, solduk. Katlanamaz olduk.
İçimiz çekildi. Kanımız kurudu.
Yorulduk, bezdik. Yaka silktik.
Hadi canım, gına geldi. Yürü, anca gidersin.
Yetti. Bitti. Finiş. Mafiş. Yallah. Muharrem İnce’nin
karnesi
Halkla ilişki kurmakta, günlük dille, anlaşılır bir biçemle
gelişmeleri ve derdini aktarmakta başarılı. Tutuk değil, açılımcı.
Güler yüzlü, cana yakın davranmaya özen gösteriyor.
Kimi kez yinelemelere düşse de, söyleşir gibi rahat konuşuyor,
dinletiyor. CHP’nin ilkesel çizgisinden ayrılmayacağını
sezinletiyor, içtenliği ile de toplumun tümünü kucaklamak
istediğini duyumsatıyor. Saray’ın oyununa gelmiyor, peşinden
sürüklenmiyor, ama altta da kalmıyor.
Kendi söyleyeceğini, kendi seçeneklerini öncelemekte kararlı. Parti
örgütü ile birlikte çalışıyor, onları disipline ediyor ve gönülden
görev almalarını sağlıyor. Ekonomik söylemlerine gelince:
Basmakalıp piyasacı anlayış içinde kalmayı seçiyor. Karma ekonomi
ve kamuculuğun üzerinde durmaktan özenle sakınıyor.
“Ben muhafazakâr bir ailenin solcusuyum” diyor, ama sermayeyi
ürkütmeme adına liberal reçetelerde ısrar yerine, cesaretli bir
halkçı çıkışı yakalayamıyor. “Çok kazanandan çok, az kazanandan az
vergi alacağız” sözü, bildik vaatlerin yinelenmesinden öteye
gitmiyor ve sığ kalıyor.
Muharrem İnce, her ne kadar “Ben vefakâr bir insanım. Beni
Cumhurbaşkanlığı’na adaylığına gösteren Kemal
Kılıçdaroğlu’nun karşısına asla aday olarak çıkmam” dese
de; Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde yarattığı heyecan,
gösterdiği çaba, halkta yarattığı ilgi ve yakınlık onu CHP Genel
Başkanlığı’na doğru itiyor.
İnce, eğer büyük bir yanlış yapmazsa, CHP’nin “makus talihi”ni
değiştirebilme hareketliliğinde önemli bir rol oynayabil...