Araştırmacı, yazar Muzaffer İlhan Erdost’a
göre, Recep Tayyip
Erdoğan’ın “yeni” anayasasıyla gerçekleştirmeyi
tasarladığı cumhuriyet, hükmü henüz elinden alınamamış, 23 Nisan
1920’de fiilen, 29 Ekim 1923’te yasal olarak kurulan Cumhuriyet
değil. Erdoğan’ın “cumhuriyet”i, 23 Nisan 1920’de fiilen
kurulan cumhuriyetin yerine, on beş yıldır, kutlu doğum
kutlamalarında somutlaşan “dindar” bir cumhuriyeti
amaçlıyor.
Erdost, referansı İslam olan bu cumhuriyete ilişkin temelin,
Erdoğan’ın o ünlü Siirt konuşmasında atıldığının altını çiziyor.
Erdoğan’ın Siirt konuşması ortada:
“Biz, bilin ki, altı asır nasıl üç kıta yedi iklime hükmettiysek,
Allah’ın izniyle yeniden üç kıta yedi iklime
hükmedeceğiz.
Kutlu doğumlar sancılıdır. Her kutlu doğumun öncesinde sancı
vardır. Ama biliniz ki, o sancılı doğumda bir kutlu dönem vardır.
İnşallah o dönemler o kutlu doğum sancılarıdır ve inşallah bir
dönemin başlangıcı olacaktır. Hiç endişeniz olmasın.”
Erdoğan’ı halife sultan ilan etmeyi hedefleyen anayasa oylamasının
özellikle “Kutlu Doğum Haftası”na getirilmesinin anlamı çok
açık.
Yeni Yıldız Sarayı
İlk anayasayı hazırlayan Mithat Paşa’yı
boğdurtan, vatan şairi Namık Kemal’i sürgün
yaşamına mahkûm eden Abdülhamid’i korku
dağları beklediği için 100 hektarlık bir alana yayılan Yıldız
Sarayı’nı yaptırmıştı.
Saray, üç katlı bir duvarla çevriliydi. İçinde köşkler, pavyonlar,
parklar, ahırlar ve 15 bin kişilik özel koruma gücü vardı.
Koridorlarda özel hafiyeler cirit atardı. Padişahın cuma namazını
kılması için saraya yakın Yıldız Camisi yaptırılmıştı.
Yıldız Sarayı’nın bir benzeri, odaları, camisi, konferans
salonları ve hiç bitmeyen inşaatları ile bugün Beştepe’de
yükseliyor.
Abdülhamid, anayasayı askıya almış, meclisi kapatmış, istibdada
yönelmişti.
16 Nisan’da “Evet” çıkarsa, Beştepe Sarayı, bunların
hepsini bir bir yerine getirecektir. Kimsenin kuşkusu
olmasın.
Örnek evetçi
Baskın
Oran gibi, Orhan
Gencebay gibi AKP’nin “akil”lerinden, hem
de“fetvacı”larından Hayrettin Karaman,
sultanlık anayasasına hayır diyecekler için “yabancılaşmış
parçalarımız” nitelemesinde bulunmuş ve onlara da “hayat
hakkı” tanınacağını buyurmuş.