Muhalefet ittifakı aşağı yukarı uzlaştıkları konuları belirleyip anlaşmaya vardı. Sıra, Recep Tayyip Erdoğan’ın halife sultan olmasına göre uydurulmuş bugünkü eciş bücüş sistem gereği bir başkan adayı belirlemeye gelecek.
Adalet ve Demokrasi Haftası nedeniyle geçen ocak ayı sonunda Anadolu’nun çeşitli yöreleri ile Ankara’da katıldığımız toplantı ve görüşmelerde konu ister istemez Cumhurbaşkanlığı adaylığına gelip dayandı.
Yurttaşlardan edindiğimiz genel izlenim, muhalefet ittifakını oluşturan partilerin liderlerinin Cumhurbaşkanlığı’na aday olmamaları yönündeydi. Gerekçe olarak ileri sürülen çeşitli sakınca ve çekincelerin yanı sıra üzerinde önemle durulan tema, yanlış bir aday belirlemesi yapıldığında artık Türkiye’de bir daha seçimden bile söz edilemeyecek duruma düşülmesi tehlikesiydi. Bu seçim de yitirilirse demokrasinin tümüyle askıya alınacağı, AKP’li çeşitli sözcülerin dile getirdiği 1923 ile hesaplaşmanın gerçekleşeceği ve ülkenin tümüyle bir dinci diktaya yuvarlanacağı kaygısı yakıcı bir biçimde dile getiriliyordu.
Gazeteci olarak “Ne yapılmalı” sorusunu sormak zorundaydık. Yanıt çok belirgindi:
“Kesin kazanacağı belli olan bir aday üzerinde birleşilmeli.”