Ayarsız eleştiri, suçlama, işçi haklarına zarar verecek
boyutlara ulaşmak üzere... Türk-İş Başkanı’nın ağzından çıkan bir
sözcük üzerinden sendikalara, sendikacılığa ve sendikacılara
saldırmak; sonuçta 12 Eylül askeri cuntası ile kurumlaştırılan
küresel neoliberal zorbalıktan bu yana giderek küçültülen, budanan
emeğin haklarını ve örgütlü gücünü tümüyle yok etmek isteyenler
için ballı börek bir ikramdır.
Kimi sendikacıların aldıkları maaşların yüksekliği ve kullandıkları
otomobillerin modelleri eleştiriliyor. İlkelerinden uzaklaşmış,
soysuzlaşmış sendikacılık, iktidara yamanan iliştirilmiş
sendikacılık, sarı sendikacılık hep vardı, bugün de varlığını
sürdürüyor.
Saray’daki rol model, toplumun tüm kılcal damarlarına değin nasıl
yayılıyorsa, sendikacılık da bundan payını alıyor, daha da
yozlaşıyor, bencilleşiyor, derebeyce düzenin bir dişlisine
dönüşüyor.
Bu dişliden yola çıkılarak yapılan üstünkörü eleştiriler, kurumsal
bir kapsayıcılık kazandığında yıkıcı bir etki bırakıyor:
“Sendikalar işçiyi satar!”
Sonuç: İşçilerin sendikalara üye olmalarında bir yararları yoktur,
hatta zararlı çıkabilirler!
İstenen bu mu?
İstenen buysa, AKP iktidara geldiğinden beri bunu yaptı zaten.
Emeğin haklarını budarken sadaka kültürünü körükledi. Eldeki tüm
kamusal değerleri satarak buralardaki sendikal örgütlenmeyi
darmadağın etti. Yandaş sendikacılığı körükledi. Taşeronluğu
yaygınlaştırarak kölelik düzenini geri getirdi.
Tartışılmakta olan son zam olayına gelince... İşçilere haklarını
vermekten asıl kaçınanın kim olduğundan uzaklaşılması, yalnızca
sendikalara yüklenilmesi çok dikkat çekicidir. Burada sorulması
gerek...