Adam, karısını aldatmış, gece yarısı eve süzülmüş. Çaktırmadan
pijamasını giyip yatağına girmek üzereyken karısı uyanmış, “Ooo
Süpermen hoş geldin” demiş.
Adam, zeytinyağı gibi üste çıkmak için “Nereden çıkardın,
Süpermen’i filan” diyecek olmuş, karısı yapıştırmış yanıtı:
“Donunu pantolonun üstüne giyen Süpermen’den başkası olamaz
ki…”
Günlük yaşamda da aldatma çabalarına her gün hep birlikte tanık
oluyoruz:
Milyon dolarlık belge bulunur. Yok, sahte.
Milyon dolarlık rüşvet açıklanır. Yok, uydurma.
Yalanlar yakalanır. Yok, demedim.
Yolsuzluk dosyaları açılır. Yok, kumpas.
Bizim memleket fıkra gibidir. Elini sallasan Süpermen’e çarpar.
İnsanlığımızı kaybetmedik
Yarın 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü. Türkiye İnsan Hakları
Kurumu Vakfı Başkanı Muzaffer İlhan Erdost’a,
“Türkiye’de, insan olarak haklarımızı yeniden kazanma zamanı
geliyor mu” diye sorduk. Tarihsel bilincin ışığını yaktı:
“Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı günün haftasında, (9 Kasım
1918’de, İngiliz eski başbakanlarından Asquith,
‘Ümit edelim ki’ der, ‘bugünler Osmanlı’nın son günleri olsun. Bu
ölünün mezar taşı üzerine ne yazılırsa yazılsın o hiçbir zaman
yeniden doğmayacaktır.’
Mondros mütarekenamesini, sulha, selamete götüren bir sözleşme
olarak kabul edip imzalayan Vahdettin’in düşüncesi
ise farklıdır:
‘Mütareke imzalandı. Ecnebiler yanımıza gelecek ve vükela
(bakanlar) ile buluşup sulh olacaktır.’
Böyle kurgulamıştır Vahdettin.
Ne var ki ecnebiler yanına gelmeyecek, sulh antlaşması (Sevr),
tasarı üzerinden imzalanmak üzere saraya gönderilecek.
Osmanlı saltanatı ve hükümeti, iki olasılıkla karşı ka...