Yeni yılın yamacında şair Oktay Rifat, gelse
yanımıza, bağdaş kursa önümüze, ne der bugün?
Bu umut özgür olmanın kapısı; / Mutlu günlere insanca aralık. / Bu
sevinç mutlu günlerin ışığı; / Vurur üstümüze usulca ürkek.
Gel yurdumun insanı görün artık, / Özgürlüğün kapısında dal gibi; /
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!
Bir şarkı sözü gibidir bugün gelip durduğumuz yer:
“Yaralandım, ama yıkılmadım, ayaktayım.”
Şimdilik ayaktayız. Şimdilik...
Ya yarın?
Yarını yaratmak bizim elimizde.
Yarın için niye çağdaş bir yaşamı savunuyoruz biz?
Oktay Rifat’ın sözüyle özgürlüğün kapısında gökyüzü kadar uçsuz
bucaksız mavi özgürlüğe ulaşmak için…
Çağdaşlıktan anladığımız, yalnızca içinde bulunduğumuz çağın insanı
olmak değil hiç kuşkusuz.
Eğer tüm dünya, küreselleşme adlı bir masal ile uyutuluyor; yeni
sömürgecilik, çıkarları uğruna bölgemizdeki insanları mezhep, din,
etnik köken ayrımları ile birbirine kırdırıyor ve bu kırım bir
ortaçağı andırıyorsa, biz böyle bir çağı yadsıyoruz.
Çağdaşlık, bizim için uygarlık, bilimsel düşünce, tarihsel atılım
ve insancı değerlerle anlam kazanıyor. Bütün bu değerler, olmazsa
olmaz koşullar, hasletler ve özlemler.
“Yaşam”dan ne anlıyoruz biz?
Yaşam; ömürle başlayıp biten ve birey olarak boşa harcanmaması,
toplumsal açıdan da iyi insan olarak tamamlanması gereken bir
süreç. Dirim, milyonlarca yıllık bir evrim sonucu edinilmiş, soydan
soya, atadan toruna aktarılan karmaşık, ama bir o denli y...