Ruhumuza sorsak sonsuza kadar yaşamak istediğini söyler, bedenimize sorsak “90’a kadar idare ederim, rahat ol” der ama ya beynimiz? Biz, genlerimizi avcı-toplayıcı atalarımızdan miras aldık. Onlarda ömür beklentisi 30 yıldı ama modern yaşam bize bunun üç misli hayat sunuyor. 30 yaşında ölseydik, çok nadir genetik nedenler dışında Alzheimer diye bir hastalığı duymayacaktık bile… Ama bugün uzayan hayatlarımızla birlikte her birimiz potansiyel bir Alzheimer hastasıyız. Bir noktadan sonra yeni hatıralar oluşturamayabilir ve var olanları da yavaş yavaş unutarak, hayatımızı zihnimizden silip atabiliriz. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü öncesinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Davranış Nörolojisi ve Hareket Bozuklukları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Gürvit’le buluştuk ve Alzheimer’a dair hatırlamamız gereken ne varsa konuştuk.
Alzheimer nedir?
Alzheimer (AH), sinir sistemi hastalıklarının en sık görülenidir; sinir sisteminde bulunan iki proteinin, normal işlevselliğini yitirip beyinde birikmesidir. Bu birikim, zamanla beyin hücrelerini öldürür. Bu protein birikintileri, beynin belli bir coğrafyasını sever, oraya yerleşir ve zaman içinde beynin diğer bölgelerine yayılır.
Sevdiği coğrafya, anılar coğrafyası mı?
Alzheimer’da öyle… Tipik AH dediğimiz hastalık, ‘epizodik bellek’ denilen, kişinin otobiyografisinin saklandığı bellek sistemini sever ve ilk olarak oraya yerleşir.