Üniversitede Bülent Somay adında bir hocam vardı, kendisini bilen bilir.
Ona hangi konuda ne sorsam cevap verebileceğini düşünürdüm.
Hatta babam benimle dalga geçerdi, “Her şeyi bilen adam bu konuda ne der acaba?” diye… Evet, o benim ‘her şeyi bilen kişi’mdi. İşte yazar, yayıncı ve psikiyatr Cem Mumcu da, şahsen tanımadığım zamanlarda bende benzer bir his yarattı. O da her şeye cevabı olanlardandı. Varoluş, insan, aşk, cinsellik, doğa, ölüm… Sanki hepsi tutarlı bir paradigmanın içinde sırlarını aralıyordu ona da. Son kitabı ‘Ölmeden Önce Mümkünse Yaşamanız Gereken 1 Hayat’ elime ulaştığında altını çize çize okumaya başladım, bitince de kendisini arayıp ‘Konuşabilir miyiz?’ diye sordum. Terapi odasına buyurun.
Etkilendiğim tespitlerinizden biriyle başlayalım: “Yatak, dünyanın en kalabalık yeridir” diyorsunuz. Ne demek bu?
Yatağa en az altı kişi gireriz. Görünen genelde iki kişidir ama orada minimum altı kişi vardır; sen, senin annen, baban, partnerin, onun annesi ve babası... Onlar dışında arkadaşların, belki ilkokul öğretmenin, halan, amcan, başka imgeler, başka beklentiler, belki bir kadın dergisinde gördüğün saçma sapan bilgi de vardır…
Yani diyorsunuz ki, erotik imgemizi oluşturan tüm geçmişle birlikte giriyoruz yatağa. Doğru mu?