Bismillahirrahmanirrahim;
âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah (c.c)’a hamd ederim.
Salât ve selâm, Peygamberimize âline ve sahabelerine olsun.
İnsan; kâinatı yoktan var eden ve bu kâinatta onu da üstün varlık
olarak yaratan Allah’a inanmak, güvenmek, muhatap kıldığı emir ve
yasaklarına uymak, din ve düzen olarak razı olduğu İslam’da karar
kılmak zorundadır. Çünkü tabi tutulduğu dünya imtihanını kazanmanın
İslam’dan başka bir yolu yoktur. İman, tek ilah olarak Allah’a
inanmak ile birlikte meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret
gününe, kaza ve kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna bir
bütün olarak inanmaktır. İnsan bunlardan birini inkâr etse,
şimdilik, birine ikisine, üçüne inandım, diğerlerine sonra inanırım
dese bu iman olmaz. Bu altı şeye inanmak bir sistem, disiplin ve
nizamdır. Meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek imanın
genel sistemi içinde başka bir sistem ve disiplindir. Melekler
Allah ile peygamberler arasında vahiy akışını sağlayan elçilerdir.
Getirilen vahiy peygamberlere indirilen hak kitaplardır. İndirilen
bu kitapları insanlara tebliğ edenler ise peygamberlerdir.
Bunlardan birini inkâr etmek diğerini de inkâr etmektir. İmanın
göstergesi sadece tasdik ve ikrar değil, aynı zamanda tutum ve
davranışların bu inanca uygun olmasıdır. İnançla uygulama arasında
bir tezat ve muhalefet oluşursa o zaman insan ya müşrik veya
münafık ya da facir ve fasık olur. Kâfir, iman esaslarını tamamen
veya kısmen inkâr edenlerdir. Mümin ise inanılması gereken esaslara
bir bütün olarak inanan ve bu inancın helal ve haramlarına uyan ve
bu istikamette yaşamaya çalışan kimsedir. Yaratan ve yaşatan
Allah’ın insandan talebi iman etmiş bir mümin ve Müslüman
olmasıdır. Allah Teâlâ kullarının kâfir, müşrik, münafık, facir ve
fasık olmasını istemez.