Son gününe gelindiği hâlde, (bu yıl bitsin…) gibi bir temenni,
sadece takvim yapraklarıyla sınırlı değil elbet. Bu, artık geride
kalacak zaman diliminin olumsuz kalıntılarının da silinip gitmesi
arzusudur!
2016 yılına, aslında 2015’in ikinci yarısından itibaren sırtımıza
yüklenen çok ağır bagajlarla girmiştik… 2013 yılı başlarında
devreye giren ve adına “Çözüm Süreci” denilen, terör örgütünün
silahtan arındırılması ve toplumsal barışın sağlanması için; olumlu
bir neticeye bağlanmak istenen eylemsizlik dönemi, 2015’in Temmuz
ayında alçakça terör saldırılarıyla sabote edildi. Urfa’nın Suruç
ilçesindeki korkunç intihar saldırısı ve hemen akabinde
Ceylanpınar’da iki polisimizin gece evlerinde uyurken katledilmesi,
yeni ve çok kanlı bir terör dalgasının başlangıcı oldu. 2015’in
bitmesine bir ay kala, bu defa Rusya ile ilişkilerimizi fena hâlde
sarsacak olan uçak hadisesi meydana geldi… Dolayısıyla 2015’in son
aylarında, içeride yeniden gemi azıya alan terör saldırılarını
bertaraf etmeye çalıştık. Dışarıda ve hemen yanı başımızda, ulusal
güvenliğimize yönelik; giderek büyüyen tehlike ve tehdide dönüşen
Suriye meselesiyle, önceki dört senede olduğu gibi boğuşmak zorunda
kaldık. Ancak Rusya ile bozulan ikili ilişkilerimiz, Suriye
coğrafyasında bizim hareket alanımızı ziyadesiyle daralttı. Âdeta
elimizi kolumuzu bağlı hâle getirdi! Rusya ile gerilen ilişkilerde,
ekonomik alanda da ağır faturalar ödedik.
İşte 2016 yılına böylesi bir iklimde girmiştik… Ve ne yazık ki, son
gününü yaşadığımız 2016 yılında kalleş terör saldırılarının ardı
arkası kesilmedi. İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da, Mardin’de,
Şırnak’ta, Gaziantep’te, Bingöl’de, Adana’da ve Kayseri’de ve daha
birçok ilimizde; kimi zaman asker ve polisimize, kimi zaman
doğrudan sivil halka yönelik vahşi terör eylemleri oldu.