Yeni adli yıl
başladı. Her davada hakkın yerini bulduğu ve adaletin gecikmeden
tecelli ettiği bir yıl olmasını temenni ederiz. “Geciken adalet,
adalet değildir” ve "adalet herkese lazım" düsturunu da
hatırda tutarak!..
Yeni adli yıl münasebetiyle,
dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen törende, hukuk ve
adalet anlayışına dair önemli mesajlar verildi. Aslında her sene bu
törenler vesilesiyle çeşitli tartışmalar da yaşanır… Mesela
geçmişte dönemin Yargıtay Başkanının, hâkim ve savcıların aldığı
ücretlerin düşüklüğüne dikkat çekmek için
kullandığı; “Arkadaşlarımız vicdanları ile cüzdanları
arasında sıkışıyor…” ifadesi, hayli yankı
uyandırmıştı. Günümüzde hâkim ve savcıların gelirlerinin geçmişe
nazaran daha iyi olduğunu biliyoruz. Fakat bu defa çok daha başka
sebeplerden kaynaklanan sıkıntıların devam ettiğini de müşahede
ediyoruz. Bunlara aşağıda temas edeceğiz. Öncelikle bu yılın
gereksiz tartışmasına işaret edelim. Yani adlî yıl törenlerinin
tertip edildiği mekân hakkında, sürdürülen siyaset ve ideoloji
kaynaklı polemikler… Bir kere şunu belirtelim. Hâkim ve savcılar
bahse konu tören için Beştepe’ye gittiler diye, hukuk ve adalet
anlayışları değişecek değil! Sırf oraya gittiler diye, adaleti
sağlama iradeleri; vicdanî kanaatleri, kısacası meslekî haysiyet ve
hassasiyetleri baskı altına mı alınmış olacak? Veya şöyle soralım;
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıçların meslekî
emniyetleri adli yıl törenlerinin tertip edildiği mekâna göre
mi şekillenir?! Demek ki, bu tartışmaların temelinde başka şeyler
yatıyor. Ha şunu da belirtelim, sanki bir prosedürmüş gibi bu
törenlerin her sene ille de aynı yerde yapılması yönündeki yaklaşım
da doğru değildir. Çünkü bu türden gereksiz tartışmaların zemin
bulmasına sebep olmaktadır… Ama şunu unutmayalım, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıçların her türlü baskı ve etkiye
karşı teminatı, ancak düzgün ve yeterli hukuk sistemi ile
sağlanabilir. Gerisi lâf-u güzaf! Şayet sistem evrensel ilkelere ve
ülke realitesine hakikaten uygun ise mesele yok. Aksi hâlde bu
tartışmaların sonu gelmez…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, törendeki
konuşmasında, dünyada tek tip bir hukuk sistemi ve adalet
anlayışından bahsedilemeyeceğini, bazı aktüel örnekler de vererek
dile getirdi. Şüphesiz her memleketin kendine has özellikleri ve
uygulamaları var. Önemli olan bu uygulamaların adaletin tecellisine
hangi oranda imkân sağladığıdır… Bu manada Türkiye’nin hukuk ve
yargı sistemine dışarıdan son derece ölçüsüz ve insafsız
eleştiriler geldiğini her vesileyle hatırlıyoruz. Yargıtay Başkanı
İsmail Rüştü Cirit, Avrupa Birliği Komisyonunun 29 Mayıs 2019
tarihli Türkiye Raporunu, bu açıdan çok sert biçimde eleştirdi
ve “DEĞERSİZ BİR KÂĞIT
PARÇASI…” şeklinde nitelendirdi. Aynı şekilde Dünya
Ekonomik Forumunun 2018 Küresel rekabetçilik raporunda, Türkiye’yi
yargı bağımsızlığı bakımından dünyada 111. sırada gösterdiğini,
buna karşılık idam cezalarının günlük sıradan olay hâline geldiği
Mısır’ı 29. sırada ve son Cemal Kaşıkçı cinayetiyle gerçek yüzü
ortaya çıkan S. Arabistan’ı da 24. sırada gösterdiğini hatırlattı.
Elbette bütün bunlar, Türkiye’ye karşı tarafgir, art niyetli ve
düşmanca tavırlar içinde cereyan etmekte. Her ülke gibi Türkiye’nin
de, hukuk ve yargı sisteminin mükemmeliyeti konusunda eksiklik ve
sıkıntıları mevcuttur. Esasen hiçbir ülke bundan vareste
değildir!.. Lakin sanıkları çelik kafesler ardında, âdeta vahşi
hayvanları zapt eder gibi mahkemem salonundaki insanların yüzlerini
dahi doğru dürüst göremedikleri biçimde sözüm ona yargılayan
Mısır’ın yargı sistemini bizden daha iyi imiş gibi gösteren sözde
raporlara da asla itibar edecek değiliz.
Evet, bizim hukuk ve yargı
sistemimizin pek çok eksiği-gediği vardır. Bu konuda kafamızı kuma
sokmaya hiç gerek yok. Planlanan, stratejisi belirlenen ve hayata
geçirmek için son hazırlıkları yapılan yargı reformu ile bu
eksiklerin önemli bir kısmının giderileceğini umarız. Fakat
kusursuz bir sistemden bahsetmek de gerçekçi değil, bunu
unutmayalım! Mutlaka her şeye rağmen eksikler ve yanlışlar yine
olacaktır… Yukarıda bahsini ettiğimiz, hâlihazırda yargı sistemini
büyük zora sokan mesele, on yıllar boyunca bu sisteme sızan
FETÖ’nün açtığı derin yaralardır. Yargıtay Başkanının verdiği
bilgilere göre, FETÖ çerçevesinde, 178 yüksek yargı mensubu
hakkında soruşturma açılmış ve ne ilginçtir ki, sadece 1 kişi
hakkında beraat kararı verilmiştir. 175 kişi hakkında dava açılmış,
106 kişi mahkûmiyet almış, 67 kişinin davası da hâlen devam
etmekte… Keza ilk derece mahkemelerinde görev yapan 4 bin 561 kişi
hakkında soruşturma açılmış, bunların 3 bin 495’i davaya dönüşmüş.
534 kişi beraat etmiş, Bin 344 kişi mahkûmiyet almış ve bin 617
kişinin davası ise devam ediyor. İşte sistemi en fazla zora sokan
ve dış kaynaklı eleştirileri de alevlendiren esas
mesele…
Yeni adli yıl münasebetiyle,
dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen törende, hukuk ve
adalet anlayışına dair önemli mesajlar verildi. Aslında her sene bu
törenler vesilesiyle çeşitli tartışmalar da yaşanır… Mesela
geçmişte dönemin Yargıtay Başkanının, hâkim ve savcıların aldığı
ücretlerin düşüklüğüne dikkat çekmek için
kullandığı; “Arkadaşlarımız vicdanları ile cüzdanları
arasında sıkışıyor…” ifadesi, hayli yankı
uyandırmıştı. Günümüzde hâkim ve savcıların gelirlerinin geçmişe
nazaran daha iyi olduğunu biliyoruz. Fakat bu defa çok daha başka
sebeplerden kaynaklanan sıkıntıların devam ettiğini de müşahede
ediyoruz. Bunlara aşağıda temas edeceğiz. Öncelikle bu yılın
gereksiz tartışmasına işaret edelim. Yani adlî yıl törenlerinin
tertip edildiği mekân hakkında, sürdürülen siyaset ve ideoloji
kaynaklı polemikler… Bir kere şunu belirtelim. Hâkim ve savcılar
bahse konu tören için Beştepe’ye gittiler diye, hukuk ve adalet
anlayışları değişecek değil! Sırf oraya gittiler diye, adaleti
sağlama iradeleri; vicdanî kanaatleri, kısacası meslekî haysiyet ve
hassasiyetleri baskı altına mı alınmış olacak? Veya şöyle soralım;
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıçların meslekî
emniyetleri adli yıl törenlerinin tertip edildiği mekâna göre
mi şekillenir?! Demek ki, bu tartışmaların temelinde başka şeyler
yatıyor. Ha şunu da belirtelim, sanki bir prosedürmüş gibi bu
törenlerin her sene ille de aynı yerde yapılması yönündeki yaklaşım
da doğru değildir. Çünkü bu türden gereksiz tartışmaların zemin
bulmasına sebep olmaktadır… Ama şunu unutmayalım, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıçların her türlü baskı ve etkiye
karşı teminatı, ancak düzgün ve yeterli hukuk sistemi ile
sağlanabilir. Gerisi lâf-u güzaf! Şayet sistem evrensel ilkelere ve
ülke realitesine hakikaten uygun ise mesele yok. Aksi hâlde bu
tartışmaların sonu gelmez…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, törendeki
konuşmasında, dünyada tek tip bir hukuk sistemi ve adalet
anlayışından bahsedilemeyeceğini, bazı aktüel örnekler de vererek
dile getirdi. Şüphesiz her memleketin kendine has özellikleri ve
uygulamaları var. Önemli olan bu uygulamaların adaletin tecellisine
hangi oranda imkân sağladığıdır… Bu manada Türkiye’nin hukuk ve
yargı sistemine dışarıdan son derece ölçüsüz ve insafsız
eleştiriler geldiğini her vesileyle hatırlıyoruz. Yargıtay Başkanı
İsmail Rüştü Cirit, Avrupa Birliği Komisyonunun 29 Mayıs 2019
tarihli Türkiye Raporunu, bu açıdan çok sert biçimde eleştirdi
ve “DEĞERSİZ BİR KÂĞIT
PARÇASI…” şeklinde nitelendirdi. Aynı şekilde Dünya
Ekonomik Forumunun 2018 Küresel rekabetçilik raporunda, Türkiye’yi
yargı bağımsızlığı bakımından dünyada 111. sırada gösterdiğini,
buna karşılık idam cezalarının günlük sıradan olay hâline geldiği
Mısır’ı 29. sırada ve son Cemal Kaşıkçı cinayetiyle gerçek yüzü
ortaya çıkan S. Arabistan’ı da 24. sırada gösterdiğini hatırlattı.
Elbette bütün bunlar, Türkiye’ye karşı tarafgir, art niyetli ve
düşmanca tavırlar içinde cereyan etmekte. Her ülke gibi Türkiye’nin
de, hukuk ve yargı sisteminin mükemmeliyeti konusunda eksiklik ve
sıkıntıları mevcuttur. Esasen hiçbir ülke bundan vareste
değildir!.. Lakin sanıkları çelik kafesler ardında, âdeta vahşi
hayvanları zapt eder gibi mahkemem salonundaki insanların yüzlerini
dahi doğru dürüst göremedikleri biçimde sözüm ona yargılayan
Mısır’ın yargı sistemini bizden daha iyi imiş gibi gösteren sözde
raporlara da asla itibar edecek değiliz.