Her sene Ramazan ve
Kurban Bayramlarının kaç gün olacağı, önemli bir mesele olarak
gündeme taşınır. Halkımızın tatil yapmayı sevdiğinden kimsenin
şüphesi yok… Lakin uzun tatilin bedeli ağır
oluyor.
Bayram tatilleri yedi veya dokuz
gün oldu mu, memlekette değişik bir hava eser… İnsanlar ‘bayram’
yerine, sanki daha çok ‘tatil’ yapar ve bu arada turizmciler de bir
başka bağlamda ‘bayram’ yapar!.. Neyse, her şey ekonomi üzerinden
dönüp dolaştığına göre, bayram münasebetiyle turizmin canlanmasına
kimsenin bir diyeceği yok. Alan memnun, satan memnun! Gerçi iç
turizm ağırlıklı olunca, bir nevi paranın bir cepten diğerine
aktarılması gibi oluyor, ama yine de sirkülasyon piyasa açısından
iyidir ve gereklidir elbet. Arzu edilen dış turizmin artması ve
pastanın gerçek manada büyümesidir ki, hâlihazırda bunun da önemli
oranda büyüdüğünü ilgili ve yetkililerden dinliyoruz. Turizm
bacasız sanayidir ve bu alandan gelen gelir “kemiksiz et” gibi
tanımlanır… Neyse biz yine tatil meselesine dönelim. Öncelikle
tatil bilincine işaret etmekte fayda var. İnsanlar niçin tatil
yapma ihtiyacı duyar ve iyi bir tatil nasıl yapılabilir? Tatilin
dinlenme ve eğlenme ağırlıklı iki yönü var. İnsanlar zamanına ve
kesesinin durumuna göre, alternatifler içinde seçim yapar. Bu daha
çok planlı ve programlı tatiller içindir. Bir de gelişigüzel, uydum
kalabalığa yapılan tatiller var. Bizim memleketimizde galiba daha
çok bu türden tatiller söz konusu. Yani önüne çıkan ilk fırsatta,
pek fazla hesap kitap yapmadan tatile karar vermek
gibi…
Bu noktada tatil yapmak için
seçilen coğrafi bölgeler ve mekânların durumu önemli bir mesele
olarak ortaya çıkıyor… Mesela Bodrum’a tatile gitmek… Her sene
aşırı yığılma ve kalabalıktan, trafik işkencesinden yana yakıla dem
vurulduğu hâlde, nedense insanlar kendi paralarıyla bu çileyi
tekrar tekrar yaşamaktan vazgeçmezler. Yanlış anlaşılmasın, niçin
Bodrum’a gidiyorlar diye bir şey söylemiyoruz. Yapılan ikazlara
rağmen, insanların barınma yerlerini dahi ayarlamadan bölgeye
yığılmasının yol açtığı durumlara dikkat çekiyoruz. Bir anda on
binlerce aracın yollara dökülmesiyle ortaya çıkan manzaranın pek de
tatil kavramıyla bağdaşmadığı ortada. Ama diyeceksiniz ki, insanlar
buna razı ve kimse de onları zorla oralara taşımıyor. Doğrudur!
Lakin bir mesele daha var. Sağlıklı bir hayat için, öncelikle
insanların korunması lazım. Bireylerin tek tek bu konuda yeterli
bilinci olmasa da, toplumsal boyutta doğru tercihler için
yönlendirmeler olmalı… İnsanlar bu şekilde aynı maddi imkânlarla
daha kaliteli ve faydalı tatil yapabilirler mesela. Ancak bu
konudaki iyi niyetli teklif ve düşüncelerin, pek fazla tesirli
olmayacağı da, genel geçer yaklaşımların cazibesi karşısında
rahatlıkla görülebiliyor.
Ama asıl üzerinde durulması
gereken husus, insanların tatil yapabilmesi için öncelikle hayatta
kalmaları… Öyle ya, yaşayan insanlar ancak tatil yapabilir.
Dolayısıyla insanları yaşatmak lazım! Her sene tatillerde meydana
gelen trafik kazalarında ne kadar hayat kaybediyoruz? Onca
tedbirlere, kontrollere, kesilen cezalara, onca ikazlara ve
tavsiyelere rağmen yolların kan gölüne dönmesi, dehşet verici
manzaraların oluşması engellenemiyor maalesef. Ailecek sönen
ocaklar, yetim ve öksüz kalan çocuklar vs. vs. Bu faciaları
önlemenin, azaltmanın yolu yok mu? Sürücü hataları, yetersiz ve
hatalı yollar, yanlış işaretlemeler, eksik kontroller, işlenen
trafik suçlarına uygulanan yetersiz cezalar… Mesela alkollü araç
kullanmalar, ehliyetsiz olarak trafiğe çıkmalar karşısında
uygulanan müeyyideler yeterli midir, gerçekten etkili midir? Ne
yazık ki hayır!
Bu sene de bayram tatilinde
yollarda çok kan aktı. 31 Mayıs Cuma gününden bu yana, 65
vatandaşımız trafik kazlarında hayatını kaybetti. 661 kişi de
yaralandı. Henüz dönüş trafiği de devam ediyor… Dokuz günlük
tatilin kaç cana mal olacağını kim bilebilir? İnşallah hiç can
kaybı olmaz, fakat geçmişe ve bugüne baktığımızda yaşanan acı
tecrübeler karşısında iyimser olmak mümkün olmuyor. İnsanlarımızın
tatil yapma tercihleri kendilerini ilgilendirir. Lakin yollara
dökülen vatandaşların can güvenliği hepimizi ilgilendirir. Yetkili
ve yetkisiz herkesin bu konuda söyleyecek bir sözü olmalı. Bana bir
şey olmaz sorumsuzluğuyla hareket edip başkalarının hayatını da
tehlikeye atan magandaların veya kendi çoluk çocuğunun can
güvenliğini bile bile tehlikeye atan ahmakların saçma sapan
hareketlerine mutlaka bir set çekilmeli. Bu tedbirlerin nasıl
hayata geçirilebileceği, yetkililerimizin ve uzmanların bileceği
bir iş… Ama muhakkak bir şeyler yapılmalı. Yoksa bayramlar ve
tatiller her seferinde birilerine zehir oluyor!..