Bu akşam
itibarıyla propaganda dönemi tamamen bitiyor ve yarın sabah
sandık başına gideceğiz. Artık söz ve karar sırası millette. Ve
milletimiz her zaman yaptığı üzere, dikkatli ve isabetli bir karar
verecektir…
Belediye başkanlığı, meclis
üyeliği ve muhtarlık için, yüz binlerce adayın yarıştığı çok
renkli, fakat maalesef bir o kadar da gerilimli bir seçimi geride
bırakmak üzereyiz… 1 Nisan sabahı itibarıyla, 31 Mart akşamına
kadar hâkim olan gerilimli atmosfer, yerini mutlaka daha mutedil
bir havaya bırakacak. Zira milletin vereceği kararı, herkes kabul
edecek ve saygıyla karşılayacak. Seçim sandığından beklediği
neticeyi alamayan aday ve partiler, seçmen kararını hazmetmekte
zorlansa da, kabul etmekten başka bir alternatifi
yok. Zira demokrasinin birinci ve vazgeçilmez şartı
sandıktır. Sandık da, halkın gidişatı belirleyecek
umumi kararının tecelli ettiği mekanizmadır. Çerçeveyi böylece
çizdikten sonra, gelelim seçim sürecinde yaşanan ve yaşatılanlara…
Ne yazık ki, halkın her zaman beklediği ve arzu ettiği; gerilimsiz,
renkli, neşeli, centilmence bir propaganda ortamı bu defa da
oluşturulamadı. Bunda bütün partilerin dahli var. Ve bu kırık not
muhakkak sandık sonuçlarına da yansıyacaktır! Yarın akşam,
sonuçların ortaya çıkmasıyla birlikte, siyasi partiler ve tek tek
adaylar, son dört-beş aylık süreçte, neleri eksik, neleri de yanlış
yaptıklarını, mecburen daha soğukkanlı(!) şekilde değerlendirmeye
başlayacaktır. Çünkü duygu ve heyecanın değil, artık gerçekçiliğin
hüküm sürdüğü süreç başlamış olacaktır.
Bu mahalli seçimler, hükûmet
sisteminin değişmesinden sonraki ilk seçimler ve bu yönüyle,
zorunlu olarak geçmiştekilerden çok farklı bir formatta gelişti.
Kesin sonucu belirleyecek iki temel blokun oluştuğu ve hayli
karmaşık bir ittifak yapısının öne çıktığı, dolayısıyla partilerin
muhtemel başarı veya başarısızlıklarının tahmini yolunda, kamuoyu
araştırmalarının da zorlaştığı bir durum… Bu yüzden de, ilgili
şirketlerin öncekilerin aksine 31 Mart seçimleri için anket
çalışmaları yapmaktan imtina ettiler veya yaptıkları araştırmaları
kamuoyuna açıklamaktan kaçındılar. Bir kısmı da, belirli şehirler
bazında ve dar kapsamlı anket çalışmalarıyla yetindiler. Kısacası
daha önce bol bol yaşadığımız anket tartışmaları bu defa tekerrür
etmedi. Buna karşılık fısıltı
anketleri oldukça revaç buldu. Bu da
herhalde ‘tabiat boşluk
kaldırmaz’ kuralının bir yansıması olsa gerek!..
Dedikodu her vakit olduğu gibi çok, birbirine zıt tahminler gırla
gidiyor. Ama bir fark var, bunlar medya organlarında yeterince
almadı. Tabiatıyla kendi hesabına, herkes kazanmaya daha yakın
yahut ipi göğüsleme noktasında daha şanslı olduğunu düşünüyor.
Hayal mi gerçek mi olduğunu öğrenmeye az kaldı… Bir şey daha var;
an itibarıyla, siyasi partilerin süreç içinde yaptığı taktik ve
stratejik hataların düzeltilmesi artık mümkün değil. Çünkü finiş
çizgisine gelindi!
Lakin bazı sorular için muhakkak
cevap aranacaktır. Partilerin seçmene kulak vermekten ziyade, kendi
doğrularını telkin etme stratejisi ne kadar doğrudur? Bu sorunun
cevabını doğru verebilmek, Türk halkının siyasi bilinç seviyesini
doğru okumaya bağlıdır. 31 Mart akşamı sandıklardan çıkacak sonuç,
bu noktada yanlış değerlendirme yapmış olan siyasi parti
yönetimlerini fena hâlde terletebilir!.. Dolayısıyla yarın akşam,
şunu da net olarak anlayacağız: Bazı konuların
fazlasıyla ajite edilmesi, kime ne kadar yarar veya zarar
getirdi… Keza özellikle sosyal medyada köpürtülen ve
çoğu asılsız olan iddialar kimlerin hanesine artı olarak yazıldı…
Yazılı ve görsel medyadaki kalitesiz tartışmalar, yorumlar hangi
tarafa kazandırdı veya kaybettirdi? Şunun altını kalın bir çizgi
ile çizelim. Bu seçimler bazı partilerin geleceğini çok derinden
etkileyecek. Belki bazı parti genel başkanları koltuğunu
kaybedecek. Bu seçimlerin mahalli ölçekten başka bir zemine
taşınmış olması, hele hele bir beka meselesiyle özdeşleştirilmiş
olması, kaçınılmaz olarak önceden hesaplanmayan daha derin siyasi
sonuçlara da kapı aralayabilir…
Bu seçimlere iktidar ve muhalefet
bloku farklı taktiklerle hazırlandı. Cumhur İttifakı meydan
mitinglerine ağırlık verirken, Millet İttifakı daha çok kapalı
salon toplantıları ve bire bir saha çalışmalarına yöneldi… Ama bu
seçimlerde de, en fazla çalışan yine Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. 50
günde tam 89 miting yaptı. Bir güne tam sekiz tane miting sığdırdı
ki, bu da kırılması güç bir rekordur. Belki de 31 Mart, bu derece
yoğun mitinglerin yapıldığı son seçimler olacak… Zira gelişmiş
ülkelerde, hiç bu kadar meydan mitingine
rastlayamazsınız.
Belediye başkanlığı, meclis
üyeliği ve muhtarlık için, yüz binlerce adayın yarıştığı çok
renkli, fakat maalesef bir o kadar da gerilimli bir seçimi geride
bırakmak üzereyiz… 1 Nisan sabahı itibarıyla, 31 Mart akşamına
kadar hâkim olan gerilimli atmosfer, yerini mutlaka daha mutedil
bir havaya bırakacak. Zira milletin vereceği kararı, herkes kabul
edecek ve saygıyla karşılayacak. Seçim sandığından beklediği
neticeyi alamayan aday ve partiler, seçmen kararını hazmetmekte
zorlansa da, kabul etmekten başka bir alternatifi
yok. Zira demokrasinin birinci ve vazgeçilmez şartı
sandıktır. Sandık da, halkın gidişatı belirleyecek
umumi kararının tecelli ettiği mekanizmadır. Çerçeveyi böylece
çizdikten sonra, gelelim seçim sürecinde yaşanan ve yaşatılanlara…
Ne yazık ki, halkın her zaman beklediği ve arzu ettiği; gerilimsiz,
renkli, neşeli, centilmence bir propaganda ortamı bu defa da
oluşturulamadı. Bunda bütün partilerin dahli var. Ve bu kırık not
muhakkak sandık sonuçlarına da yansıyacaktır! Yarın akşam,
sonuçların ortaya çıkmasıyla birlikte, siyasi partiler ve tek tek
adaylar, son dört-beş aylık süreçte, neleri eksik, neleri de yanlış
yaptıklarını, mecburen daha soğukkanlı(!) şekilde değerlendirmeye
başlayacaktır. Çünkü duygu ve heyecanın değil, artık gerçekçiliğin
hüküm sürdüğü süreç başlamış olacaktır.
Bu mahalli seçimler, hükûmet
sisteminin değişmesinden sonraki ilk seçimler ve bu yönüyle,
zorunlu olarak geçmiştekilerden çok farklı bir formatta gelişti.
Kesin sonucu belirleyecek iki temel blokun oluştuğu ve hayli
karmaşık bir ittifak yapısının öne çıktığı, dolayısıyla partilerin
muhtemel başarı veya başarısızlıklarının tahmini yolunda, kamuoyu
araştırmalarının da zorlaştığı bir durum… Bu yüzden de, ilgili
şirketlerin öncekilerin aksine 31 Mart seçimleri için anket
çalışmaları yapmaktan imtina ettiler veya yaptıkları araştırmaları
kamuoyuna açıklamaktan kaçındılar. Bir kısmı da, belirli şehirler
bazında ve dar kapsamlı anket çalışmalarıyla yetindiler. Kısacası
daha önce bol bol yaşadığımız anket tartışmaları bu defa tekerrür
etmedi. Buna karşılık fısıltı
anketleri oldukça revaç buldu. Bu da
herhalde ‘tabiat boşluk
kaldırmaz’ kuralının bir yansıması olsa gerek!..
Dedikodu her vakit olduğu gibi çok, birbirine zıt tahminler gırla
gidiyor. Ama bir fark var, bunlar medya organlarında yeterince
almadı. Tabiatıyla kendi hesabına, herkes kazanmaya daha yakın
yahut ipi göğüsleme noktasında daha şanslı olduğunu düşünüyor.
Hayal mi gerçek mi olduğunu öğrenmeye az kaldı… Bir şey daha var;
an itibarıyla, siyasi partilerin süreç içinde yaptığı taktik ve
stratejik hataların düzeltilmesi artık mümkün değil. Çünkü finiş
çizgisine gelindi!