●New York
Birleşmiş Milletler
teşkilatına, dünyadaki 198 ülkeden 194’ü resmen üye. Fakat pratikte
bu devletlerden sadece beş tanesinin borusu ötüyor!.. Onları
yakından tanıyorsunuz, yani beş daimi üye
devleti…
New York’taki ünlü Birleşmiş
Milletler binası, önceki gün dünyanın gidişatını yansıtan çarpıcı
görüntülere sahne oldu. Ayrıcalıklı beş tane devletin
hegemonyasındaki bu yapı, sözde barış ve huzurun temini ve
korunmasına amade en büyük enternasyonal teşkilattır. Her sene bu
zamanlarda dünya devletlerinin devlet ve hükûmet başkanları burada
bir araya gelir. Her biri birer konuşma yapar ve memleketine döner…
Hepsi bu kadar değil tabii. Önemli konulara dair özel oturumlar
yapılır, ikili ve çok taraflı görüşmelerde liderler; bölgesel ve
küresel meseleleri müzakere eder, teşkilatın alt kuruluşlarında da
birtakım spesifik faaliyetler yürütülür. Ancak özellikle Amerika
Birleşik Devletlerinin dominant konumu teşkilatı her noktada etki
ve baskı altında bırakır. ABD başkanları, ayrıcalığın da ötesinde
âdeta patron gibi BM’de boy gösterir, herkese parmak sallar,
gözdağı verir ve “Biz ne diyorsak, nasıl istiyorsak öyle olacak…”
kabilinden tehditler savurarak dünyaya nizamat vermeye kalkar. Yine
öyle oldu! Fakat iki senedir bundan daha fazlası oluyor. Bu da ABD
Başkanının kimliğinden kaynaklanıyor. Donald Trump, geçen sene
olduğu gibi bu sene de tuhaf bir görüntü çizdi. Bu sene ilave
olarak oturuma da geç katılıp, ufak çaplı bir skandala da imza
attı. Bir sene önceden belli olan programa geç katılmak,
şayet çok çok zaruri bir sebep yoksa diğer devlet adamlarına karşı
saygısızlıktır. Neyse bunu geçelim… Trump geçen sene,
özellikle “ROKET ADAM” diye nitelediği Kuzey Kore
devlet başkanını hedef almış ve onu ve ülkesini yok etmekten dem
vurmuştu. Gelişmeler sonra çok daha başka şekilde tecelli etti ve
Trump bu defa kendisine övgüler düzdü!..
Bu sene de hedefte İran Devlet
Başkanı Hasan Ruhani vardı. Ama bu defa daha farklı bir yaklaşım
söz konusuydu. Trump yine bir tweet atarak, “Eminim Ruhani
sevimli bir adamdır, fakat şimdi kendisiyle görüşmeyeceğim. Belki
bir gün bu olur…” dedi. Genel Kuruldaki konuşmasında ise
İran’a fena hâlde yüklendi ve hakarete varan ifadelerle İran
rejimini ve İranlı yöneticileri eleştirdi. Bu ülkeye karşı çok sert
ekonomik yaptırım kararları aldıklarını hatırlattı. Hedefteki diğer
bir ülke ise Venezuela idi. Anlayacağınız Maduro da nasibini aldı.
Suriye konusuna da giren Trump, tamamını BM ve diğer yardım
kuruluşlarının ianeleriyle yürüten Ürdün’ün, birkaç yüz bin
mülteciye verdiği hizmetleri övdü ve fakat 3,5 milyon Suriyeliyi
yedi seneden beri besleyen barındıran Türkiye’den tek kelime
bahsetmedi… Bu arada, Amerika’nın PYD/YPG terör örgütüyle açıkça iş
birliği yaptığını unutarak(!), hiç sıkılmadan Suriye’de terörle
mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi iyi mi... Velhasıl Trump tam
bir kibir hâli içinde özetle şunları söyledi: “Her
şeyden evvel Amerika… Her hâlükârda bizim menfaatlerimiz… Ve ancak
ve ancak bize karşı itaatkâr olanlara yardım ederiz. Biz öyle
göçmenmiş filan anlamayız. Her zaman bizim kanunlarımız geçer.
Uluslararası mahkeme filan da tanımayız…” Ha bir de
İsrail’e verdikleri kayıtsız şartsız destekle övündü o kadar. Trump
üstelik dinleyicilerden alkış bekliyordu, beklediği olmayınca da
şaşkınlığını gizleyemedi. Sözün özü, ABD Başkanının çizdiği profil
çok ama çok düşüktü!
Donald Trump’tan sonra kürsüye
çıkan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise çok daha farklı bir
vizyon çizdi. Âdeta madalyonun öbür yüzünü ortaya koydu. Dünyanın
içinde bulunduğu durumu çarpıcı şekilde özetledi ve mevcut tablonun
hiç de iyi olmadığına dikkat çekti. Dünyadaki dengesizliği aslında
şu tek cümle ile ifade etti: “En zengin 62 kişinin
serveti, dünya nüfusunun yarısına yani üç milyar altı yüz milyon
insanın varlığına eşit…” Böyle bir tablo sağlıklı olabilir
mi, böyle bir düzende barış ve huzur olur mu? 821 milyon insan çoğu
akşam aç yatıyor. Buna karşılık 672 milyon insan da aşırı
beslenmekten obez… Peki, burada bir problem yok mu? Afrika’da
doğan bir çocuğun yaşama şansı, BM merkezinin bulunduğu New
York’taki bir çocuktan dokuz kat daha az… Demek ki ortada çok
önemli bir problem var. Erdoğan işte bu tablonun değiştirilmesi
için dünyaya çağrıda bulundu. Şöyle dedi: “Gelin
ezilene kalkan olacak, aç ve açıkta kalana el uzatacak, gelecek
nesillere umut aşılayacak bir küresel yönetim sistemi
kuralım…” Sayın Erdoğan’ın bu çağrısının dünyanın en ücra
köşelerinde yankılanacağında tereddüt yok. Nitekim üçüncü dünya
ülkelerinden gelen devlet adamlarının kendisine gösterdiği ilgi
bunu ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı, ABD’nin binlerce tır ve
uçakla silah ve mühimmat aktardığı, PYD/YPG yani PKK ve FETÖ terör
örgütlerine verdiği desteğin kendilerine mutlaka ileride acı
çektireceğini de hatırlattı. FETÖ elebaşı Pensilvanya’da
barındırılıyor… Bu ihtarın BM kürsüsünden yapılması ayrıca büyük
önem taşıyordu.