İsmail Kapan Türkiye Gazetesi

Büyük fotoğrafa bakalım...

Papaz Brunson kaynaklı gibi görünen (ve aslında hiç öyle olmayan) ABD ile yaşadığımız gerilimin, gündemimizi tamamen doldurmasına fırsat vermemeliyiz. Ve esas meseleyi gözden...

18 Ağustos 2018 | 4.578 okunma
Papaz Brunson kaynaklı gibi görünen (ve aslında hiç öyle olmayan) ABD ile yaşadığımız gerilimin, gündemimizi tamamen doldurmasına fırsat vermemeliyiz. Ve esas meseleyi gözden kaçırmamalıyız!..
 
 
Donald Trump’ın yönetmekte olduğu Amerika, bugün dünya siyaset ve ekonomi düzeni açısından, büyük bir tehdit hâline gelmiş bulunuyor! Ama bu problemi, yalnızca Trump’ın kişisel saplantısı; şişik egosu ve aile efradıyla birlikte yürütmeye çalıştığı tutarsız ve başarısız politikasının sonucu diye izah etmeye kalkışmak, çok eksik ve yanlış olur elbet. Amerikan müesses nizamının (establishment) kurgu ve desteği olmadan, Trump ve avanesinin kendi başına bunu sürdürmesi mümkün değil. Amerika oldum olası yumuşak ve sert güç sopalarını kullanarak, dost ve müttefik diye tanımladığı ülkeler de dâhil, herkese karşı dayatmalarda bulunuyor… Mesela 1959 yılından beri Küba’ya çeşitli yaptırımlar uyguluyor. Bu küçücük ada devletini izole etmek için altmış seneden beri yapmadığını bırakmadı. Fakat bir türlü de istediği sonucu alamadı. Benzer şeyleri diğer pek çok Latin Amerika ülkesine karşı da yapageldi. Uzun yıllardır, Venezuela ve Kolombiya’ya da aynı şekilde yaptırım uyguluyor. Neredeyse bütün Latin Amerika devletlerinde, kerrat ile teşebbüs edilen ve bir kısmı sonuca ulaşan askerî darbelerin hemen tamamının içinde, doğrudan veya dolaylı biçimde yer almıştır ABD… Hedef aldığı ülkelerin çapına göre, ABD tehdit ve yaptırımlarını devreye sokuyor. Bazılarını açıkça ve doğrudan vurmakla tehdit ediyor. Mesela 2001’de, New York Ticaret Merkezi'ne yapılan büyük terör saldırısından sonra, ABD Afganistan’ı işgal ederken, Pakistan’ı da; “Kendisine destek vermediği takdirde taş devrine çevireceği…” tehdidinde bulunmuştur!.. Libya’yı hedefe koyduğu zamanlarda bombalamaktan kaçınmamıştır. Ki, hâlen Pakistan ve Libya’ya yaptırımları da devam etmektedir…
ABD, nükleer silah geliştirme çabalarından dolayı Kuzey Kore’ye ve İran’a da yaptırım uyguluyor. Suriye’ye yaptırım uygulaması, Şam rejiminin yaptıklarından dolayı anlaşılır bir durum. Fakat tuhaf bir biçimde Katar’a da uyguluyor… Aynı Amerika, Ukrayna ve Gürcistan politikalarından dolayı hayli zamandır Rusya’ya da yaptırım uyguluyor. İlave olarak, Londra’da eski bir Rus casusu ve kızına yapılan zehirleme teşebbüsü sebebiyle, Rus diplomatlarını sınır dışı ettiği gibi, Rusya’nın San Fransisco Başkonsolosluğu ile New York ve Washington Ticari Temsilciliklerini de kapattı. Rusya bu sebeple, daha yeni bir mükerrer protesto notası verdi. ABD bir taraftan bu uygulamaları yaparken, diğer yandan Trump, kişisel olarak ülkesinin resmî tutumuyla çelişkili biçimde Rusya ile münasebetleri iyileştirmeye çalışıyor. Bu konuda özel bir karın ağrısı da var. Rusya’nın Trump lehine, başkanlık seçimlerine müdahale ettiği iddiaları ve buna dair yürüyen soruşturma… Bunlar yetmiyormuş gibi, Trump en büyük kayaya kafasını vurmaktan kaçınmadı. Dünyanın hâlen ikinci büyük ekonomisi ve kısa zaman sonra birinci sıraya oturması kesin görünen Çin’e karşı, ticaret savaşı başlattı. Çin buna derhal misliyle karşılık verdi. Bu kadar çok arı kovanına çomak sokmaktan kaçınmayan Amerika, sonuç itibariyle ağır bir fatura (Ki, bunun ağırlığı istiap haddini de aşabilir…) ödeyecek. Bu kesin. Gelgelelim Trump da dur durak bilmiyor. Ve sonunda, casusluk suçundan yargılaması devam eden Papaz Brunson’ı bahane edip, bizim ülkemize karşı da ekonomik saldırı başlattı.
Dikkat ediniz, dünyanın önemli ülkelerinden, bu konuda Türkiye’ye yoğun destek açıklamaları geldi. Başta Çin ve Rusya olmak üzere, Almanya ve Fransa gibi dünyanın askerî ve ekonomik devleri, Türkiye’ye yapılan bu muamelenin yanlış olduğunu beyan ettiler. Ve en az bunun kadar önemli olanı da, Türkiye’nin bu yaptırımları aşabilecek güce sahip olduğunu belirtmeleri… Başta İran ve Irak olmak üzere, diğer orta boy ekonomilere sahip devletlerden de destek açıklamaları geldi. Hatta bazı dost ve kardeş ülkelerden, âdeta Türkiye için seferberlik çağrısı mahiyetinde reaksiyonlar yükseldi. Bütün bunları şu hususu teyit etmek için anlattık; ABD, hâlihazırdaki devasa ekonomik ve askerî gücüne rağmen, giderek zayıflıyor ve buna paralel olarak dünya siyaset dengelerindeki ağırlığını kaybetmenin öfkesiyle agresifleşiyor. Bu agresif tavır, ABD’ye daha çok kaybettirecek ve çok uzak olmayan bir gelecekte büsbütün dibe vuracak! Çünkü Amerika kendi politikaları yüzünden hızla yalnızlaşıyor. Bu arada, yeni bir dünya düzeni için de talepler yükseliyor…
Bakınız eylül ayında Türkiye’de yapılması düşünülen, ancak tarihi henüz kesinleşmeyen; Suriye’ye dair dörtlü zirve (Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa) yeni dönemin işaretlerinden biri olarak algılanabilir… Trump’ın kaba ve saldırgan politikası, AB ülkelerini de fena hâlde rahatsız ediyor. Bir noktadan sonra, buna dur demenin yolu daha kararlı bir şekilde aranacaktır. Özetle, büyük fotoğrafa bakalım, ayrıntılara takılmayalım!..

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
CHP’nin sepetindeki pamuk… 23 Kasım 2024 | 0 Okunma Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma