Barış Pınarı Harekâtı'na
verilen aranın bitmesine saatler kaldı. Bugün akşam saat 22.00
itibarıyla bitiyor. Tam da Erdoğan-Putin görüşmesinin
tamamlanmış olduğu sıralar. Bakalım neler olacak…
Beş gün önce Ankara’da ABD ile varılan mutabakat ve Barış
Pınarı Harekâtı'na verilen 120 saatlik aranın ardından, gelişmeler
hangi yönde seyredecek acaba? Amerika taahhüt ettiği gibi,
teröristlerin tam olarak güvenli bölgeden çekilip gitmesini
sağlayabilecek mi? Yoksa mutabakat şartları yerine gelmediği için,
Türkiye daha ilk dakikada ilan ettiği üzere, harekâta kaldığı
yerden ve daha kararlı biçimde devam mı edecek? Bir başka konu da
şudur. Bugün Soçi’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet
Başkanı Putin arasında gerçekleşecek olan görüşmede, özellikle
Menbiç, Ayn el-Arab ve Haseke başta olmak üzere, Rusya ve rejim
askerlerinin fiilen bulunduğu yerlerdeki PKK/PYD militanlarının
varlığı konusunda nasıl bir çözüm bulunacak? Bulunabilecek mi sahi?
Geçtiğimiz perşembe akşamı, Ankara’da Türk ve ABD taraflarının, ara
verme sonucunu ilan etmesinin hemen akabinde, saatler içinde, belki
de çok önceden hazır bekliyormuşçasına, Rus ve rejim unsurlarının
Menbiç ve Ayn el-Arab ve diğer yerlerde boy göstermesini nasıl
anlamalıyız? Bu hızlı intikalin temin edilmesinde ABD’nin ne gibi
destekleri oldu? Yoksa epey zamandır dillendirilen ve çok daha önce
dağlandığı iddia edilen bir başka mutabakatla, ABD ve Rusya
arasında ortaklaşa yürütülen bir plan mı söz konusu? Bu arada,
İsrail mezkûr ortak planda yer alıyor mu?
Görüldüğü üzere, Suriye meselesinde cevap bekleyen sorular
haddinden fazla… Mesela bugüne kadar, İran’ın Suriye’deki
hedefleri, sayısız kere İsrail tarafından vuruldu. Ancak İran bu
saldırılara karşı hiçbir fiilî karşılık vermedi. Sadece Lâf-u
güzaf!.. Ve aynı İran, şimdi Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tesis
edilecek güvenli bölgede gözlem noktaları kurmasına resmen karşı
çıkıyor. Ama beri tarafta, bizzat Suriye’ye davet ettiği Rusya’nın,
bir yandan kendisi ile isteksiz iş tutarken, öbür yandan İsrail’e
kendisi hakkında güvence vermesini sindirebiliyor! Bu da İran’ın
klasik ikiyüzlü politikası… Sadece İran değil, Barış Pınarı
Harekâtı'na karşı çıkan bütün Batılı ve Doğulu devletler aynı
ikiyüzlülüğü sergiliyor ne yazık ki! Ve utanmadan Türkiye’nin
teröre karşı verdiği mücadeleyi saptırmaya çalışıyor bu ülkeler.
Neymiş efendim insan hakları çiğneniyormuş da, savaş suçu
işleniyormuş da… Sayın Erdoğan’ın kullandığı
ifadeyle, "ulan savaş suçu işleyen sizsiniz
siz!" Bir taraftan Esad Rejimi varil ve fosfor
bombalarıyla, sarin gazıyla masum Suriye halkını mahvederken
seyirci kalıyorsunuz. Diğer yandan Suriye’de kendi menfaatlerinize
göre bir düzen kurulması için her türlü kirli tezgâhı çevirmekten
geri durmuyorsunuz. Eğer gerçekten savaş suçlarını sorguluyorsanız,
Esad Rejimi ve onun asıl hamisi Rusya’nın taş taş üstünde
bırakmadığı, Halep’i; Humus’u, Dera’a’yı, Doğu Guta’yı ve ABD’nin
yerle bir ettiği Rakka’yı görün. Sonra da Türkiye’nin harekât
yaptığı Resülayn ve Tel Abyad’ı inceleyin. Bakalım hangisinde yıkım
ve savaş suçu var? Ama siz bunu yapamazsınız, çünkü o zaman sizin
yaptığınız katliam ve işlediğiniz insanlık suçları suratınıza bir
şamar gibi iner!.. Fransa ve Almanya’nın kraldan fazla kralcılık
oynamalarının altında gerçek sebep olarak neyin yattığını gayet iyi
biliyoruz.
Fransa Başkanı Macron, boyundan büyük laflar ediyor ve
Avrupa’nın Orta Doğu’da “küçük
ortak” olarak kalamayacağını sayıklıyor. Geçti o
günler bayım. Sen hayal dünyada yaşamaya devam et. Türkiye’ye karşı
saygısız bir dil kullanan Alman Dışişleri Bakanı, selefi Sigmar
Gabriel’in itiraflarına kulak kabartsa kendi hesabına iyi etmiş
olur. Sonuç olarak Sayın Erdoğan’ın bugün Soçi’de yapacağı görüşme
ve bu akşam saat 22.00'de tamamlanacak süre çok çok önemli. Rusya
Savunma Bakanı Sergei Şoygu, Rusya, Türkiye ve ABD’nin Suriye’de
yapacağı iş birliği ile olumlu bir ilerleme kaydedileceğini dile
getirdi. Ama aynı konuşmasında, Barış Pınarı Harekâtı'nın,
birtakım olumsuzluklara yol açtığını da iddia etti. Olumsuzluklar
şu imiş; Sekiz tane göçmen kampı ve DEAŞ militanlarını tutulduğu 12
hapishanede kontroller gevşemiş. Şoygu’ya göre, militanlar buradan
başka yerlere yayılmış… Rusya’nın son günlerde PKK/PYD ile rejim
arasında yürütmekte olduğu ara buluculuk da ABD’nin politikalarını
andırmıyor değil! Rusya’nın PKK/PYD kartını elinden çıkarmayacağını
söylemek için fazla öngörülü olmaya da gerek yok! Burada kritik
nokta, ABD’nin yaptığı şeyi, Rusya’nın da Türkiye’ye karşı
tekrarlayıp tekrarlamayacağıdır. Tabiatıyla Rusya’nın ikili bir
durumu söz konusudur. Bir tarafta rejim, öbür tarafta PKK/PYD terör
örgütü. İsrail’i dikkate aldığımızda ABD için de aynı durumdan
bahsedebiliriz.
Son söz, dananın kuyruğu öyle ya da böyle kopacak!
Beş gün önce Ankara’da ABD ile varılan mutabakat ve Barış
Pınarı Harekâtı'na verilen 120 saatlik aranın ardından, gelişmeler
hangi yönde seyredecek acaba? Amerika taahhüt ettiği gibi,
teröristlerin tam olarak güvenli bölgeden çekilip gitmesini
sağlayabilecek mi? Yoksa mutabakat şartları yerine gelmediği için,
Türkiye daha ilk dakikada ilan ettiği üzere, harekâta kaldığı
yerden ve daha kararlı biçimde devam mı edecek? Bir başka konu da
şudur. Bugün Soçi’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet
Başkanı Putin arasında gerçekleşecek olan görüşmede, özellikle
Menbiç, Ayn el-Arab ve Haseke başta olmak üzere, Rusya ve rejim
askerlerinin fiilen bulunduğu yerlerdeki PKK/PYD militanlarının
varlığı konusunda nasıl bir çözüm bulunacak? Bulunabilecek mi sahi?
Geçtiğimiz perşembe akşamı, Ankara’da Türk ve ABD taraflarının, ara
verme sonucunu ilan etmesinin hemen akabinde, saatler içinde, belki
de çok önceden hazır bekliyormuşçasına, Rus ve rejim unsurlarının
Menbiç ve Ayn el-Arab ve diğer yerlerde boy göstermesini nasıl
anlamalıyız? Bu hızlı intikalin temin edilmesinde ABD’nin ne gibi
destekleri oldu? Yoksa epey zamandır dillendirilen ve çok daha önce
dağlandığı iddia edilen bir başka mutabakatla, ABD ve Rusya
arasında ortaklaşa yürütülen bir plan mı söz konusu? Bu arada,
İsrail mezkûr ortak planda yer alıyor mu?
Görüldüğü üzere, Suriye meselesinde cevap bekleyen sorular
haddinden fazla… Mesela bugüne kadar, İran’ın Suriye’deki
hedefleri, sayısız kere İsrail tarafından vuruldu. Ancak İran bu
saldırılara karşı hiçbir fiilî karşılık vermedi. Sadece Lâf-u
güzaf!.. Ve aynı İran, şimdi Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tesis
edilecek güvenli bölgede gözlem noktaları kurmasına resmen karşı
çıkıyor. Ama beri tarafta, bizzat Suriye’ye davet ettiği Rusya’nın,
bir yandan kendisi ile isteksiz iş tutarken, öbür yandan İsrail’e
kendisi hakkında güvence vermesini sindirebiliyor! Bu da İran’ın
klasik ikiyüzlü politikası… Sadece İran değil, Barış Pınarı
Harekâtı'na karşı çıkan bütün Batılı ve Doğulu devletler aynı
ikiyüzlülüğü sergiliyor ne yazık ki! Ve utanmadan Türkiye’nin
teröre karşı verdiği mücadeleyi saptırmaya çalışıyor bu ülkeler.
Neymiş efendim insan hakları çiğneniyormuş da, savaş suçu
işleniyormuş da… Sayın Erdoğan’ın kullandığı
ifadeyle, "ulan savaş suçu işleyen sizsiniz
siz!" Bir taraftan Esad Rejimi varil ve fosfor
bombalarıyla, sarin gazıyla masum Suriye halkını mahvederken
seyirci kalıyorsunuz. Diğer yandan Suriye’de kendi menfaatlerinize
göre bir düzen kurulması için her türlü kirli tezgâhı çevirmekten
geri durmuyorsunuz. Eğer gerçekten savaş suçlarını sorguluyorsanız,
Esad Rejimi ve onun asıl hamisi Rusya’nın taş taş üstünde
bırakmadığı, Halep’i; Humus’u, Dera’a’yı, Doğu Guta’yı ve ABD’nin
yerle bir ettiği Rakka’yı görün. Sonra da Türkiye’nin harekât
yaptığı Resülayn ve Tel Abyad’ı inceleyin. Bakalım hangisinde yıkım
ve savaş suçu var? Ama siz bunu yapamazsınız, çünkü o zaman sizin
yaptığınız katliam ve işlediğiniz insanlık suçları suratınıza bir
şamar gibi iner!.. Fransa ve Almanya’nın kraldan fazla kralcılık
oynamalarının altında gerçek sebep olarak neyin yattığını gayet iyi
biliyoruz.