MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli, af konusunu ısrarla gündeme taşıyor. Dün de mahkûm
yakınlarıyla görüşürken, af konusunda yeni bir çıkış yaptı ve
iktidarın bu konuda adım atmasını istedi…
Af konusu çok netamelidir… Bir
kere gündeme düştü mü, arkası çorap söküğü gibi gelir! Meselenin
hukuki ve adli boyutu yanında, esasen sosyal tarafı çok nazik bir
konudur. Hatırladığımız kadarıyla, bugüne kadar kısmi veya
genel mahiyette çıkarılan her af uygulamasında, çok ciddi
tartışmalar yaşandı. Adaletin tecellisi, suçluların hak ettiği
cezayı alması ve çekmesi, toplum vicdanının rahatlaması ve belki de
en önemli konu olarak, işlenen suçlardan dolayı mağdur olanların
teselli bulması, topyekûn bir hukuk ve ahlak meselesidir. Ve
devletin kamu düzeni ile vatandaşların can ve mal emniyetini
sağlama görevinin yeterli ve düzgün biçimde ifasının şartıdır.
Burada devlete karşı işlenen suçlarla bireylere karşı ika edilen
suçların neticesinde doğan hukuki durumunun mahiyeti de
ayrışmaktadır… Suça maruz kalmış ve bundan dolayı
mağdur olmuş vatandaşların inhisarında olması gereken af yetkisini,
devletin kullanması ne derece adildir? Görüldüğü gibi
mesele çok geniş ve çetrefilli!.. Ama diğer taraftan da ülke
gerçekleri ve öteden beri yapılan uygulamalar söz konusu. Türkiye
Cumhuriyeti, uzun bir zamandan beri suçluları yargılama ve
işledikleri cürümlerle mütenasip şekilde cezalandırma konusunda
zaten sıkıntı çekiyor. Bunun temel sebebi, ceza kanunlarındaki
yetersiz ve cürüm fiillerini doğru biçimde karşılayamayan
hükümlerdir. Ve toplum bundan dolayı gerçekten
muzdariptir...
Hâl böyleyken bir de sık
sayılacak fasılalarla af çıkarmak, üstelik bunu cezaevlerindeki
fiziki şartlarla da irtibatlandırmak, büsbütün sıkıntılı bir
duruma kapı aralamaktadır. Sayın Bahçeli’nin
son zamanlardaki af çağrılarına getirdiği gerekçelerden biri de
cezaevlerindeki yığılmadır. MHP lideri, fiziki yetersizliklerden
dolayı mahkûmların ancak üç vardiya (nöbetleşe) yatırılabildiğini
ifade ediyor… Cezaevlerinde yer kalmadığı için af
yoluna gitmek ne derece doğrudur acaba? Bu da işin
bir başka yönü… Devlet Bahçeli ilk önce
bir Twitter mesajı ile konuyu gündeme taşıdı. “Kader
mahkûmlarının talihini değiştirebilir, onların elinden tutabilir,
zincirlerinden ve zindanlarından çekip
çıkarabiliriz…” Bahçeli’nin bu çağrısına iktidar
kanadı olumsuz yaklaştı. Hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan, af
meselesinin gündemlerinde olmadığını açıkladı. Fakat Bahçeli bu
konudaki çağrısına devam etti. Hatta detay olacak şekilde bazı
mahkûm isimlerini de telaffuz etti. Yeraltı dünyasının tanınan
isimlerinden Alaattin
Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’ın
devlet için hizmet ettiklerini söyleyerek buna göre durumun
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Daha sonra da
rahatsızlığından dolayı hastanede yatmakta
olan Alaattin Çakıcı’yı bizzat ziyaret
etti.
Bu arada MHP’nin diğer
yöneticilerinden de, af konusunda benzer açıklamalar geldi. Görülen
o ki, MHP parti olarak bu konuda oldukça ısrarlı. Dün bir grup
mahkûm yakını ile görüşen Devlet Bahçeli, konuyu biraz daha açtı.
24 Haziran'la birlikte hükûmet sisteminin fiilen değişeceğine
dikkat çekerek şunları söyledi: “Türkiye’de bu önemli
ve köklü değişiklikte toplumu rahatlatmak, onları huzura
kavuşturmak, kader mahkûmu olan insanlarımızı ve ailelerini
buluşturmak… Nasip olursa benim kanaatim bu. Meclis’te bunu
yapabilecek gücümüz yok. Ama temennim odur ki, Ramazan Bayramı
öncesi siyasi iktidar bir adım atarsa biz de elimizden gelen
gayreti gösteririz…” Evet, MHP lideri her
seferinde “kader mahkûmları” ifadesini
özellikle kullanıyor. Bakalım bu yeni çağrıya iktidar cenahından
nasıl bir cevap gelecek? Bir de şu husus var: “Kader
mahkûmu” kavramını nasıl anlamalıyız? Suçlular
arasında bunun tefrikini yapmak hiç de kolay değil…
1974 yılında genel af
çıkarıldığında, CHP ile hükûmet ortağı olan MSP, terör örgütü
mensuplarının kapsam dışı bırakılması şartıyla onay vermişti. Oysa
daha sonra Anayasa Mahkemesi, eşitlik ilkesine aykırı olduğu
gerekçesiyle o istisna hükümlerini iptal etti ve örgüt mensubu
mahkûmlar da aftan yararlanıp dışarı çıktı. Ve bu mesele yıllarca
siyaset ve toplum katmanlarında tartışıldı. Daha sonraları da af
veya şartlı salıverme uygulamalarında benzer tartışmalar ve
eleştiriler hiç ama hiç eksik olmadı… 2000 yılı sonunda,
cezaevlerindeki açlık grevlerini sona erdirmek için
yapılan “hayata dönüş
operasyonu"ndan sonra, devlete karşı işlenmiş
suçların dışındaki kişilere dair erteleme veya şartlı salıverme
konusunda bir uygulama yapıldı. Rahşan
Ecevit’in teklifi üzerine, gündeme gelip hayata
geçirildiği için, “RAHŞAN AFFI” diye
anılan bu uygulama ile cezaevlerindeki 70 bin kişilik hükümlü
sayısı 40 bine düşmüştü. Fakat üç yıl içinde bu sayı yeniden 64
bine çıktı. Bugün ise sayı maalesef çok daha kabarık! Bizzat
Bahçeli’nin ifade ettiği rakam 235 bin… Buna FETÖ’nün de şüphesiz
çok büyük etkisi var. Ama ondan ayrı olarak da ne yazık ki,
toplumda suç ve suçlu oranı çok yüksek seviyede seyrediyor. Bu
tehlikeli gidişatın sosyolojik sebeplerine, ciddi şekilde kafa
yormamız gerekiyor. Aksi hâlde bu meseleleri daha çok konuşmak
zorunda kalırız.