İran Cumhurbaşkanı Hasan
Ruhani, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın kurduğu cümleler, neredeyse aynı. Ve hepsi aynı
sonuca çıkıyor: Hedefte ABD…
Öncelikle ifade edeyim ki, ben
ekonomist değilim. Dolayısıyla yazının başlığına bakıp, sade bir
vatandaşın ekonomi bilgisiyle öyle bilimsel analizler yapmaya
girişeceğimi sanmayın!.. Gerçi bu herc-ü merc içinde, hangi ekonomi
uzmanı, hangi iktisat teorisiyle mevcut tabloyu isabetli biçimde
analiz edebilir ki… Şayet bu iş o kadar kolay olsaydı, TV
kanallarında neredeyse aralıksız konuşan onlarca-yüzlerce uzman ve
yorumcunun söyledikleri piyasalar için sadra şifa olurdu… Yani
demem o ki, ekonomistler ne derse desin, piyasalar kendi şartları
ve kuralları içinde işliyor veya savruluyor. Bu türbülansın daha ne
kadar süreceğine dair muhtelif tahminler olsa da, hiçbirine bel
bağlamak kolay değil. İster istemez her kesimde bir tedirginlik,
tereddüt ve yarınlar için endişeler hüküm sürüyor. Esasen bu
dönemin normal olmadığı, manipülasyon, spekülasyon, provokasyon ve
daha pek çok gayrimeşru aksiyonla tahrik edildiği hususunda
kimsenin şüphesi yok. Ekonomi bilgisine güvenilen gerçek uzmanların
ifadesine göre, 3 lira seksen kuruş üzerindeki dolar değeri gerçek
değil spekülatiftir. Hadi buna bol keseden bir 20 kuruş daha
ekleyip dört lira diyelim. Peki ne oluyor da dolar günler içinde
beş liraya, onun daha üstüne 5,40 TL’ye tırmanıyor? Ve hangi
olumsuz ekonomik gelişme yaşanıyor da, bir gün içinde dolar 5,40
TL’den 6,40 TL’ye yükseliyor? Ve bu yıl içinde TL, dolar karşısında
yüzde 37,9 değer kaybediyor. Yok böyle bir şey… Tam aksine, Türkiye
büyümede dünya rekorları kırarken, turizmde en iyi yılını yaşarken,
dev şirketleri altı aylık bilançolarında, rekor seviyesinde çok
yüksek kârlar açıklarken bu döviz dalgalanmasının mantıklı bir
izahı yoktur. İzahı şudur: Bu durum ekonomik değil,
siyasidir...
Türkiye’nin Amerika ile gerilen
siyasi ilişkilerinin tetiklediği bir durumla karşı karşıyayız.
Fakat ABD ile yaşanan siyasi gerilime rağmen bu derece bir
dalgalanmanın da izah edilebilir tarafı yok. Burada görünür
görünmez çok yönlü bir ekonomik savaşla karşı karşıyayız. Bunun
altını çizelim… Yapılacak ilk şey paniğe kapılmamaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Bayburt’ta tekrarladığı gibi, bu
ekonomik savaşı da biz kazanacağız. Yani “Dolar-molar
bizim yolumuzu kesemez”, kesmemeli. Dünyada bir ekonomik
savaş yaşanıyor. Evet, yalnızca bizim ülkemiz bu savaşı vermiyor…
Bakınız İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rusya Başbakanı Dimitri
Medvedev ve Sayın Erdoğan’ın şu günlerde kurduğu cümleler hemen
hemen aynı. Çin’den de benzer açıklamalar yapılıyor… Ve sonuç
itibarıyla hepsi aynı adresi işaret ediyor. Hedefte ise, bu
savaşı körükleyen malum ülke var; Amerika Birleşik
Devletleri!.. Rusya Başbakanı Medvedev dün şunları
söyledi; “Yaptırımların sertleştirilmesi yoluna
gitmeleri, açıkça ekonomik savaş ilanı anlamına geliyor… Buna
ekonomik, siyasi ve gerekli olması hâlinde diğer metotlarla tepki
vermek gerekecek. Amerikalı dostlarımız bunu anlamak
zorunda…” İran Cumhurbaşkanı Ruhani de, Erdoğan’a
gönderdiği mektupta, “ABD’nin Türkiye ve İran’a
yaptıklarına pişman olmasına kadar, direnişlerinin devam
edeceğini” ifade etti. Erdoğan da Bayburt’ta,
Washington’a gönderme yaparak ve 15 Temmuz direnişini hatırlatarak,
bu savaştan galip çıkacağımızı çok kesin ifadelerle dile getirdi.
Ve bu savaşı açanların sonunda kaybedeceğini
hatırlattı.
Elbette bu savaşı kazanmak öyle
kolay olmayacak… Döviz kurlarının ve dolayısıyla yabancı paralara
bağlı fiyatların saniyeler içinde büyük değişim geçirdiği bir
ekonomik ortam yaşanıyor. Bu ortamda esnafın, iş adamlarının ve
tüketici olarak vatandaşların çok bilinçli ve kararlı olması
gerekiyor. Bir gün içinde borcu katlanan insanların ne kadar zor
durumda olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu zorlukları aşmak için
öncelikle cesaretimizi muhafaza etmek durumundayız. Tekrar
belirtelim ki, bu kolay bir iş değil. Fakat başka da çare yok.
Direneceğiz… Bizim ülkemiz, bu şekilde operasyona maruz kalan
birçok memlekete nazaran çok daha iyi ve güçlü durumda. Rusya,
İran, Venezuela… Hayli ağır ekonomik buhran içindeler. Çin gibi bir
dev dahi, ABD’nin yeni ekonomik yaptırımları karşısında zorlanıyor.
Vaka aynı şekilde karşılık da veriyor. Ve bu karşılıklar, çok
geçmeden ABD’yi ciddi biçimde etkilemeye başlayacaktır. Bu
kaçınılmaz! Ve hakikaten orta-uzun vadede, Amerika bu
çılgınlığın bedelini ödeyecek.
Şimdi önemli olan, Türkiye’nin
enerjik bir şekilde bu ekonomik savaşı kendi lehine çevirmesi için
gerekli tedbirleri almasıdır. Dün Hazine ve Maliye Bakanı Berat
Albayrak, yeni dönemin ekonomik anlayışını anlattı. Meselenin en
başında yapısal reformlar geliyor… Adına hangi reform derseniz
deyin, her şeyin temelinde tasarruf yapmak, israftan kaçınmak,
kaynakları doğru yerde, doğru zamanda (yatırım önceliği) ve
rasyonel biçimde kullanmak geliyor… Ve millî menfaatler için
şahsi menfaatlerde fedakârlık etmek… İşte dolarla imtihan bu
noktada düğümleniyor!..