Dün merhum Enver Ören’in
vefat yıl dönümü idi… Aramızdan ayrılalı altı yıl oldu. Seneler
farkına varamadığımız hızla geçiyor, ama Enver Abi'nin hatırası
taptaze. Onu hep hayırla ve hürmetle yâd ediyoruz.
Gazetemizin kurucusu, merhum Enver Ören
Ağabey'den en sık duyduğumuz sözlerden biri de şu
idi: “HAYAT HAYALDİR…” Hüzünlü bir Arap
gazelinde de şair şöyle dert yanar; “Ve Nesiytu enn-el
omra hulmun!.. (Ah) hayatın bir rüya olduğunu
unuttum.” Bu fani dünyada her şeyin aslında hayal
olduğunu unutuyoruz. İnsan hayatı klasik biçimde şöyle tasnif
edilir değil mi? Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık safhaları.
Yaşlılığın bir de ‘pir-i fâni’ diye son
bir safhası var. Lakin bütün insanlar bu safhaların hepsini de
görmüyor! Zira ecelin ne zaman geleceği belli değil. Bazen çocukluk
hatta bebeklik çağında… Bazen gençlik veya olgunluk çağında ölüm
yakalıyor. Yaşlılık mefhumu da zamana ve mekâna göre, epey
farklılık arz eder. Enver Abi 74 yaşında rahmetli oldu. Ama biz onu
hiç de yaşlı olarak görmüyorduk… Uzun yıllar boyunca, başta böbrek
rahatsızlığı; birçok sağlık problemi olmasına rağmen, daima
hareketli, neşeli; etrafına moral ve heyecan saçan bir kişiydi.
Fakat heyhat, bir gün gelip bütün bunlar bizim için hayal oldu!
Çünkü bu dünya bir hayalden ibaret… Ve merhum Enver Abi de, zaten
her vesileyle bu hakikati bizlere anlatmaya çalışıyordu. Dünya
hayatının bir hayal olduğunu, elbette kitaplardan da okuyoruz. Keza
ilim sahibi insanlar bunu sık sık bizlere hatırlatıyor. Ne var ki,
ısrarla hayal peşinde koşmaktan vazgeçmiyoruz…
Evet, hayat hayaldir. Kendi kendimize bunun irdelemesini
yapabiliriz aslında. Hemen herkes geleceğe dönük hayaller kurar. Bu
hayallerin bir kısmı zamanla gerçeğe de dönüşebilir. Ancak şurası
kesin; farkına varsak da varmasak da, geride bıraktığımız her şey
bir hayal olmaktan kurtulamaz. Örnek mi istiyorsunuz; hayal meyal
hatırladığımız çocukluğumuz var ya… Bizim için çocukluk,
büyüklerimiz hesabına sorumluluk devri olan zamanlar. O hâlde, geri
gelmesi asla ve kat’a mümkün olmayan hayatın her safhası, netice
itibarıyla bir hayal değil mi! Demek ki, bu kaskatı gerçek,
bütün insanlar hesabına kaçınılmaz bir durum. Dolayısıyla bu
dünyaya ait olan veyahut bu dünya ile ilgili her iş de, özü
itibarıyla hayalden başka bir şey değil. Şu var ki, akıllı ve
şuurlu insanlar, bu fani dünyada iken, ebedî olan ahiret hayatı
için çalışırlar ve hayalin değil, hakikatin peşinden giderler. Zira
bir hadîs-i şerifte Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve
sellem, mealen şöyle buyuruyor: “Dünya ahiretin
tarlasıdır.” Bu dünyada ne ekersen ahirette şüphesiz
onu biçeceksin… Enver Abi, işte bu noktada çok farklı bir
insandı. O, ömrünü İslam dinine ve insanlara hizmete
adamıştı.
İslam büyükleri, hayatın üç günden ibaret olduğunu
bildirir… Dün, bugün ve yarın. Dün geçti
gitti. Onu geri getirebilir miyiz? Yarını görüp göremeyeceğimiz de
belli değil. Yarına çıkacağından kim emin olabilir ki? O hâlde
elimizde kalan yalnızca bugündür. Bugünü hakkıyla
değerlendirebilirsek, fani olan bu âlemde; hayal peşinde koşmak
yerine, ahirette hasadını yapacağımız dünya tarlasına bir şeyler
ekmiş oluruz. Enver Abi bunu hakkıyla yaptı. İslâm dinine hizmet
etmek ve insanlara faydalı olabilmek için gece gündüz demeden
çalıştı, didindi. Geriye çok kıymetli eserler bıraktı. O eserleri
burada saymakla bitiremeyiz. Bilenler biliyor, görenler de görüyor.
Bir de göremeyenler var tabii. Ama “Kör görmüyorsa
güneşin suçu ne!” Yunus Emre diyor
ya; “Ben gelmedim davi için/Benim işim sevi
için/Gönüller dost evi için/Gönüller yapmaya
geldim.” Enver Abi de “Bizim işimizin
yüzde sekseni gönül yapmaktır” diyordu. Ve o büyük
insan, hiç kimsenin kalbinin kırılmaması için çırpınıyordu. O
yüzden de çok sevilip sayılıyordu. En sıkıntılı zamanlarda dahi,
daima güler yüzüyle gönüller yapıyordu. O, insanları sevindirmeyi
şiar edinmişti. Dolayısıyla hiç kimseyi incitmedi. Enver Abi'nin bu
denli sevilip sayılmasının hikmeti buradadır. Fakat ne yazık ki,
böyle kıymetli insanların da arkasından ileri geri konuşan; yalan
söyleyen, iftira atan, haksız yere karalayan tıyneti bozuk kimseler
her devirde olur. Böyleleri için, şu Arap atasözü tam da yerine
oturuyor: “Lâ yadurr-us-sahabe nubâh-ul
kilâbi.=Köpeklerin uluması bulutlara zarar vermez!”
Enver Abi'mizi bir kere daha rahmetle yâd ederken, onun çok
kıymetli arkadaşlarından; Türkiye Gazetesi Hastanesi
eski Başhekimi, Dr. Suat Selçuk’u da kaybetmenin üzüntüsü
içindeyiz. Mekânı cennet olsun inşallah.
Oğlu Mustafa Selçuk ve diğer aile
efradına başsağlığı diliyorum.
Gazetemizin kurucusu, merhum Enver Ören
Ağabey'den en sık duyduğumuz sözlerden biri de şu
idi: “HAYAT HAYALDİR…” Hüzünlü bir Arap
gazelinde de şair şöyle dert yanar; “Ve Nesiytu enn-el
omra hulmun!.. (Ah) hayatın bir rüya olduğunu
unuttum.” Bu fani dünyada her şeyin aslında hayal
olduğunu unutuyoruz. İnsan hayatı klasik biçimde şöyle tasnif
edilir değil mi? Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık safhaları.
Yaşlılığın bir de ‘pir-i fâni’ diye son
bir safhası var. Lakin bütün insanlar bu safhaların hepsini de
görmüyor! Zira ecelin ne zaman geleceği belli değil. Bazen çocukluk
hatta bebeklik çağında… Bazen gençlik veya olgunluk çağında ölüm
yakalıyor. Yaşlılık mefhumu da zamana ve mekâna göre, epey
farklılık arz eder. Enver Abi 74 yaşında rahmetli oldu. Ama biz onu
hiç de yaşlı olarak görmüyorduk… Uzun yıllar boyunca, başta böbrek
rahatsızlığı; birçok sağlık problemi olmasına rağmen, daima
hareketli, neşeli; etrafına moral ve heyecan saçan bir kişiydi.
Fakat heyhat, bir gün gelip bütün bunlar bizim için hayal oldu!
Çünkü bu dünya bir hayalden ibaret… Ve merhum Enver Abi de, zaten
her vesileyle bu hakikati bizlere anlatmaya çalışıyordu. Dünya
hayatının bir hayal olduğunu, elbette kitaplardan da okuyoruz. Keza
ilim sahibi insanlar bunu sık sık bizlere hatırlatıyor. Ne var ki,
ısrarla hayal peşinde koşmaktan vazgeçmiyoruz…
Evet, hayat hayaldir. Kendi kendimize bunun irdelemesini
yapabiliriz aslında. Hemen herkes geleceğe dönük hayaller kurar. Bu
hayallerin bir kısmı zamanla gerçeğe de dönüşebilir. Ancak şurası
kesin; farkına varsak da varmasak da, geride bıraktığımız her şey
bir hayal olmaktan kurtulamaz. Örnek mi istiyorsunuz; hayal meyal
hatırladığımız çocukluğumuz var ya… Bizim için çocukluk,
büyüklerimiz hesabına sorumluluk devri olan zamanlar. O hâlde, geri
gelmesi asla ve kat’a mümkün olmayan hayatın her safhası, netice
itibarıyla bir hayal değil mi! Demek ki, bu kaskatı gerçek,
bütün insanlar hesabına kaçınılmaz bir durum. Dolayısıyla bu
dünyaya ait olan veyahut bu dünya ile ilgili her iş de, özü
itibarıyla hayalden başka bir şey değil. Şu var ki, akıllı ve
şuurlu insanlar, bu fani dünyada iken, ebedî olan ahiret hayatı
için çalışırlar ve hayalin değil, hakikatin peşinden giderler. Zira
bir hadîs-i şerifte Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve
sellem, mealen şöyle buyuruyor: “Dünya ahiretin
tarlasıdır.” Bu dünyada ne ekersen ahirette şüphesiz
onu biçeceksin… Enver Abi, işte bu noktada çok farklı bir
insandı. O, ömrünü İslam dinine ve insanlara hizmete
adamıştı.