En sonunda söyleyeceğimizi en başa alalım; 31 Mart yerel seçimleri daha önceki mahalli seçimlerden kesinlikle çok farklı konseptte işleniyor… Beka meselesinden tutunuz da ittifakların mahiyetine kadar böyle.
İster genel ister yerel olsun, seçimlerde partilerin kıyasıya bir rekabet içinde olmaları eşyanın tabiatındandır. Hatta partiler arası rekabetten önce, partiler içinde de aday belirleme safhasında benzer bir rekabetin yaşanması aslında işin olmazsa olmazıdır. Çünkü zorlu bir mücadelenin yaşanmadığı ve ehliyet ve liyakat durumlarının irdelenmediği, kolayca kazanılmış bir başarıyla beklenen ve istenen kalitenin yakalanması mümkün değil. Dolaysıyla hakkaniyeti ve kaliteyi sağlayacak gerçekçi bir rekabetin hüküm sürmesi için partiler, hem kendi içinde buna zemin hazırlamalı hem de halkın karşısına çıkıldığında, başarılı olabilecek zevatın kendisini ve projelerini anlatabilmesine imkân verilmelidir. Bunun toplamı centilmence yarıştır… Ülkemiz siyasetinde bu centilmence yarışın hakkıyla gerçekleştiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. Hemen her seçim sırasında ve sonrasında, bu meseleye dair ardı arkası gelmeyen polemikler, ithamlar vs. bizi ister istemez tesiri altına alır!.. Seçimlere iki aydan az bir zaman kala yine benzer tartışma ve karşılıklı suçlamaların oluşturduğu atmosferin içindeyiz. 31 Mart yerel seçimlerinin daha öncekilere nazaran çok farklı bir konseptte ele alındığını belirtelim. Bu seçimler, değişen hükûmet sisteminin bir yansıması olarak, 24 Haziran 2018’deki genel seçimlerin devamı niteliğinde ama bu defa gayriresmî bir ittifak arayışını mecburi kıldı. İrili ufaklı partilerin her biri kendi yelpazesinde bir şekilde bu ittifakların içine girmiş bulunuyor. Bu yönüyle aday belirleme işi sadece partilerin kendi iç meselesi olmaktan çıkmış ve çok taraflı tercih ve mecburi iş birliği konusuna dönüşmüştür. Meral Akşener, "ittifak tam olarak içime sinmedi" derken, esasen bu durumu izah etmeye çalışıyor.
Diğer taraftan ittifakların oluşma biçimi ve bu ittifaklarda yer alan partilerin pozisyonu ile siyasi istikamet ve ülke üzerine düşünceleri, iç ve dış politikaya dair vizyon veya vizyonsuzlukları çok sert tartışmalara malzeme teşkil etmektedir. Normal şartlar altında belediyecilik hizmetlerinin ana tartışma konusu olması gerekirken, bunun çok daha ötesinde bir “beka meselesi” olarak tanımlanması fazlasıyla dikkat çekicidir. Beka meselesini en sık dile getiren siyasetçi, MHP lideri Devlet Bahçelidir. “Belediye seçimlerinin beka meselesi ile ne lakası var?” diye karşı çıkanlara da cevapları iki temele dayanıyor. Birincisi cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sorgulanmasına yol açacak bir sandık sonucunun çımasına izin verilmemesi. Zira böyle kritik bir uluslararası ortamda Türkiye’yi siyasi istikrarsızlığa sürükleyecek bir sürecin uç vermesi millî bekamız açısından büyük tehlike teşkil edebilir. Türkiye üzerinde bunca oyunlar oynanırken, bu tehlikelere karşı etkili mücadeleyi yürütecek bir siyasi iktidarın mevcudiyeti hayati meseledir. İkinci olarak ülke içinde ve dışında, millî birlik ve bütünlüğümüze kasteden düşmanların hedef ve eylemeleri… Belediye hizmetlerinin beka sorunu ile alakası yok diyenler, Güneydoğu bölgemizdeki il ve ilçe belediyeliklerini karargâh yaparak, “kent savaşlarını” başlatmamış mıydı? O hendekler hangi kurumların iş makinalarıyla kazılmıştı acaba? Gezi kalkışmasında dillendirdikleri gibi, mesele belediyecilik değil, hâlâ anlamadınız mı? Sınırımızın dibinden başlayarak boydan boya bir terör koridoru oluşturmak için hangi bölgesel ve küresel güçlerin, hem de aleni biçimde üzerimize geldiklerini görmüyor muyuz?
İşte burada parti menfaati ile ülke menfaatinin tercihi noktasında ortaya konacak irade söz konusu… Evet, Türkiye belediye seçimlerine hazırlanıyor. Ama bazı partilerin siyasi yaklaşımında bambaşka niyet ve hedefler var. CHP ve İyi Parti, en sağdaki Saadet Partisi ile en soldaki ÖDP’yi kendi ittifakları içinde barındırırken, hangi hesapları yapıyor? Bir önceki yazımızda dile getirdiğimiz üzere, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in liderlik pozisyonlarının tabanları tarafından sorgulanması söz konusu. Yani 31 Mart sonrasında muhtemel bir güçlü muhalefetle yüz yüze gelmeleri tehlikesi oldukça belirgin. Kendi koltuklarını sağlama almaya çalışırken, başka hangi noktalarda hassasiyet gösteriyorlar acaba? Yani parti menfaatiyle ülke menfaati tercihinde durumları nedir? Dikkat ederseniz, bu meseleler sebebiyle siyasi söylem ağırlığı, yerel seçimlerin ötesindeki konulara taşıyor. Bu durumu bilinçli şekilde değerlendirmek lazım… Adayların kimliği veya kimin oğlu oldukları, bazılarınca farklı yorumlanıyor olabilir. Ama işin esasını kaçırmamak lazım! İşin esası, halkın oylarıyla seçilecek belediye başkan ve encümen üyelerinin her adımında hem vatandaşa hizmet hem de ülkenin geleceğine sadakat noktasında güven vermesidir. Vatandaş bunu beklemektedir…