Yeni Zelanda’daki katliamın
ardından gelen ve gelmeyen tepkiler, haçlı dünyasının bin küsur
yıldır hiç dinmeyen kinini bir kere daha gün yüzüne çıkardı… Haçlı
kini bitmez, dolayısıyla bizim de nöbetimiz devam
eder!
Yeni Zelanda’da 50 bin Müslüman
yaşıyormuş. Bu oran ülke nüfusunun yüzde birine tekabül ediyor.
Evet, sadece yüzde bir… Cuma günü iki camide, elli Müslümanı şehit
eden ve bir o kadarını da yaralayan ırkçı terörist, bu katliam için
neden Yeni Zelanda’yı seçtiğine, kendince gerekçeler uyduruyor. Ama
saldırıda kullandığı silahlar üzerindeki şarjörlere yazılan şahıs
isimleri ve tarihî olaylar, teröristin arkasındaki muharrik
gücün kimliğini bariz şekilde ele veriyor. Zaten 73 sayfalık
manifestoda daha da açık biçimde dışa vurduğu maksat ve hedefler,
hiç tartışma götürmeyecek biçimde haçlı zihniyetinin karanlık
yüzünü ortaya koyuyor. İşin aslı esası kesinlikle budur. Bu gerçeği
cumartesi günkü yazımızda da ifade etmiştik. Yine gazetemizin
cumartesi günkü manşeti de, “HAÇLI
TERÖRÜ” başlığı ile menfur saldırıyı, en yalın
şekilde izah ediyordu… Evet, bin küsur sene evvel, vahşi
saldırılarına başlayan ve yüz binlerce Müslümanın kanına giren
Haçlıların İslâm dünyasına karşı kini hiçbir zaman bitmedi,
bitmeyecek!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün
Çanakkale Zaferinin 104. yılı münasebetiyle yapılan törenlerde, 16
bin 500 kilometre uzağımızdaki Yeni Zelanda’dan, verilmek istene
mesajı anladığımızı belirterek şunları
söyledi: “Çanakkale’den 104 yıl sonra bir kez daha
sesleniyor ve diyoruz ki: Mesajınız aldık. Hislerinizi de
niyetinizi de anladık. Kininizin, nefretinizin canlı olduğunu
anladık… Bir teröristin ortaya çıkıp 50 Müslümanı öldürmesinin ne
olduğunu anladık. Aldığımız nefesi bize çok gördüğünüzü anladık.
Biz buradayız, biz Çanakkale’deyiz. 100 yıldır buradayız, kıyamete
kadar da burada kalacağız…” Evet, Selahattin-i
Eyyubi sekiz yüz küsur sene evvel, haçlıların çanına nasıl ot
tıkadıysa, ecdadımız 104 sene evvel Çanakkale’de haçlı zihniyetinin
mirasçısı müstevlilere nasıl tarihî bir ders verdiyse, lüzumu
hâlinde Türk milleti yine aynı dersi vermeye hazırdır… Sayın
Erdoğan da, Türk milletinin bu gücüne istinaden ilave olarak,
şunları söylüyor: “İstanbul’u Konstantinopol
yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu gördüler.
Kimi ayakta, kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelirseniz
sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan
hiç şüpheniz olmasın!..”
Terörist Brenton Tarrant’ın
manifestosunu hazırlayan haçlı zihniyetinin emellerinden asla
vazgeçmeyeceği, tarihin şahitliği ile belli. Avrupa Parlamentosu,
Türkiye’nin üyelik müzakereleriyle ilgili karar alırken, hiç
alakasız biçimde Ayasofya konusunu işin içine katıyor. Bu hâl,
Avrupa Birliğini bir Hristiyan kulübü olarak tanımlayan zihniyetin
bilinçaltında neyin yattığını apaçık şekilde göstermiyor mu? Donald
Trump ve Papa’nın, terörist Tarrant’ın Yeni Zelanda’da yaptığı
Müslüman katliamına karşı içine girdikleri tuhaf tavrın, bu
saldırıya bir türlü terör eylemi diyememesinin anlamı sizce nedir?
Amerika’da bir kişi çakı bıçağıyla bir saldırıda bulunsa, derhal
terörist eylem tanımlaması yapılmıyor mu? Peki burada Trump’ı ve
Papa’yı deve kuşu gibi kafalarını kuma sokmaya sevk eden amil ne
olabilir?!
Ama Trumpgiller ne derse desin,
onların ırkçı, ayrımcı, faşist ve insanlıktan uzak tavırlarına
karşılık, Yeni Zelanda Başbakanı Bayan Jacinda Ardern’in
sergilediği insani ve vicdani tavır, insanlık adına umut vericidir.
Bayan Ardern’in bu tavrıyla dünyada topladığı sempati, Trump’ın
devşirmeye muvaffak olduğu sevimsizlik ve nefretten elbette
katbekat daha anlamlı ve beşeriyet adına olumlu bir gelişmedir.
Aynı şekilde, Yeni Zelanda’nın daha önceden Müslüman olmuş, bayan
emniyet müdürünün yaptığı Arapça dua ve konuşması sırasında verdiği
mükemmel mesajlar, Papa’nın Hıristiyan bir teröristi kollamak adına
içine girdiği taassuptan katbekat, insanidir, vicdanidir ve gelecek
adına çok ama çok olumlu bir tablodur… Yeni Zelanda’daki katliam
dolayısıyla Batı dünyasının çirkin yüzünü bir kere daha net olarak
görmüş olduk. Batı medyasının tek taraflı, saptırıcı, radikal,
kışkırtıcı ve küçümseyici, hâsılı insani olmaktan çok uzak
yayınlarını da tiksintiyle izledik. Bütün bunları üst üste
koyarak, “Tek dişi kalmış
canavarın” bundan böyle nasıl hareket edebileceğini
de gayet iyi anladık, biliyoruz.
Rumen devlet adamı ve diplomat
Trandafir Djuvara’nın ünlü eserini, “Türk
İmparatorluğunu Paylaşmak İçin Yüz Plan” adlı
kitabını bir kere daha dikkatle gözden geçirmeli
ve “Su uyur düşman uyumaz…” atasözümüzü
de hiç akıldan çıkarmadan, düşmanımızın silahıyla da silahlanarak,
memleketimiz ve bütün İslâm dünyası için nöbet tutmaya devam
etmeliyiz. Çünkü “Haçlı kini” asla
bitmez!
Yeni Zelanda’da 50 bin Müslüman
yaşıyormuş. Bu oran ülke nüfusunun yüzde birine tekabül ediyor.
Evet, sadece yüzde bir… Cuma günü iki camide, elli Müslümanı şehit
eden ve bir o kadarını da yaralayan ırkçı terörist, bu katliam için
neden Yeni Zelanda’yı seçtiğine, kendince gerekçeler uyduruyor. Ama
saldırıda kullandığı silahlar üzerindeki şarjörlere yazılan şahıs
isimleri ve tarihî olaylar, teröristin arkasındaki muharrik
gücün kimliğini bariz şekilde ele veriyor. Zaten 73 sayfalık
manifestoda daha da açık biçimde dışa vurduğu maksat ve hedefler,
hiç tartışma götürmeyecek biçimde haçlı zihniyetinin karanlık
yüzünü ortaya koyuyor. İşin aslı esası kesinlikle budur. Bu gerçeği
cumartesi günkü yazımızda da ifade etmiştik. Yine gazetemizin
cumartesi günkü manşeti de, “HAÇLI
TERÖRÜ” başlığı ile menfur saldırıyı, en yalın
şekilde izah ediyordu… Evet, bin küsur sene evvel, vahşi
saldırılarına başlayan ve yüz binlerce Müslümanın kanına giren
Haçlıların İslâm dünyasına karşı kini hiçbir zaman bitmedi,
bitmeyecek!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün
Çanakkale Zaferinin 104. yılı münasebetiyle yapılan törenlerde, 16
bin 500 kilometre uzağımızdaki Yeni Zelanda’dan, verilmek istene
mesajı anladığımızı belirterek şunları
söyledi: “Çanakkale’den 104 yıl sonra bir kez daha
sesleniyor ve diyoruz ki: Mesajınız aldık. Hislerinizi de
niyetinizi de anladık. Kininizin, nefretinizin canlı olduğunu
anladık… Bir teröristin ortaya çıkıp 50 Müslümanı öldürmesinin ne
olduğunu anladık. Aldığımız nefesi bize çok gördüğünüzü anladık.
Biz buradayız, biz Çanakkale’deyiz. 100 yıldır buradayız, kıyamete
kadar da burada kalacağız…” Evet, Selahattin-i
Eyyubi sekiz yüz küsur sene evvel, haçlıların çanına nasıl ot
tıkadıysa, ecdadımız 104 sene evvel Çanakkale’de haçlı zihniyetinin
mirasçısı müstevlilere nasıl tarihî bir ders verdiyse, lüzumu
hâlinde Türk milleti yine aynı dersi vermeye hazırdır… Sayın
Erdoğan da, Türk milletinin bu gücüne istinaden ilave olarak,
şunları söylüyor: “İstanbul’u Konstantinopol
yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu gördüler.
Kimi ayakta, kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelirseniz
sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan
hiç şüpheniz olmasın!..”
Terörist Brenton Tarrant’ın
manifestosunu hazırlayan haçlı zihniyetinin emellerinden asla
vazgeçmeyeceği, tarihin şahitliği ile belli. Avrupa Parlamentosu,
Türkiye’nin üyelik müzakereleriyle ilgili karar alırken, hiç
alakasız biçimde Ayasofya konusunu işin içine katıyor. Bu hâl,
Avrupa Birliğini bir Hristiyan kulübü olarak tanımlayan zihniyetin
bilinçaltında neyin yattığını apaçık şekilde göstermiyor mu? Donald
Trump ve Papa’nın, terörist Tarrant’ın Yeni Zelanda’da yaptığı
Müslüman katliamına karşı içine girdikleri tuhaf tavrın, bu
saldırıya bir türlü terör eylemi diyememesinin anlamı sizce nedir?
Amerika’da bir kişi çakı bıçağıyla bir saldırıda bulunsa, derhal
terörist eylem tanımlaması yapılmıyor mu? Peki burada Trump’ı ve
Papa’yı deve kuşu gibi kafalarını kuma sokmaya sevk eden amil ne
olabilir?!