Barış Pınarı Harekâtı'nın
ikinci günü (10 Ekim Perşembe), bu köşede şu başlığı atmıştık;
BARIŞ PINARI'NDAN BARIŞ AKSIN… Henüz o safhada değiliz. Lakin
barışa doğru bir istikamet de ortaya çıkmış
bulunuyor...
Atasözleri, bin yılların
tecrübesinden süzülüp gelen yalın gerçeklerdir… İnsanlığın her dem
muhtaç olduğu sulh ve sükûnu temin etmenin hiç de kolay bir şey
olmadığı, bunun için yeterli donanım ve bir o kadar çetin mücadele
gerektiren cenge yani silahlı çatışmaya, her vakit hazır olma
mecburiyeti, inkâr edilemez bir gerçek. İşte bu kaskatı gerçeği,
atalarımız yazının başlığında verdiğimiz veciz sözle zihinlere
kazımış… HAZIR OL CENGE İSTER İSEN SULH-U
SALAH! Şayet cenge hazır değilseniz, sözünüzü
dinleyen kimse çıkmaz. Hani derler ya; "Adın ne,
mülayim. Sert olsan ne yazar!.." Maalesef günümüz
dünyasında, millî hakları çiğnenen sayısız ülkenin içinde
olduğu durum böyledir. Sömürgeci güçler, zayıf memleketlerin kanını
emmekten ayrı bir zevk duyarlar! Çünkü fazla bir maliyet
yüklenmeden, o memleketlerin varlıklarını kolaylıkla iç ederler.
Konuyu fazla dağıtmadan asıl meselemize gelelim: Nice zamandan
beri, Türkiye; Suriye sınırının dibinde, ABD’nin en modern
silahlarla donatıp eğittiği, PKK/PYD terör örgütünün yerleşmesi ve
ileride bir garnizon terör
devletçiği oluşturulmasına karşı çıkıyordu. Bunun
için de Amerika ile sürekli müzakereler yapıyordu. Ancak ABD, bir
taraftan bizi oyalarken, diğer yandan terör örgütünü daha da
palazlandırmaya hız veriyordu… Anlayacağınız diplomasi ve
müttefiklik ilişkileri, bu hususta pek de kâr etmiyordu. Sonunda
Türkiye’nin sabrı taştı ve daha önce pek çok defa ihtar ettiği
üzere, Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattı.
Elbette bunun büyük riskleri vardı. Ancak söz konusu vatan olunca,
gerisi teferruattı… Ki, bu haklı
davamızda, “medeni” geçinen dünyanın
büyük bir kısmı karşımıza dikildi. Tabiatıyla Türkiye, bu gayrı
samimi, kötü niyetli ve riyakâr itirazları kale
almadı.
Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci
günü (10 Ekim), bu köşede şu temennide
bulunmuştuk; BARIŞ PINARI HAREKÂNTININ NETİCESİ
ŞÜMULLÜ VE KALICI BİR BARIŞ OLSUN İNŞALLAH… Üzülerek
belirtelim, henüz bu safhadan uzaktayız. Kaldı ki Barış Pınarı
Harekâtı, Suriye’nin sadece kuzey bölgesi ile sınırlı. Lakin sadece
dokuz gün içinde, bu harekâtın sağladığı neticeler çok ama çok
önemlidir ve Suriye meselesinin çözüm istikametine girmesinde de
ciddi bir etki yapacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz. Bakmayın siz
daha anlaşma maddelerini doğru dürüst okumadan muhalefet sazını
çalanlara! Türkiye ile ABD arasında varılan mutabakat, temelli
olmasa da, uzun bir müddet için terör koridorunu gündemden
çıkaracaktır. Tabii mutabakat şartlarına tamamen uyulması hâlinde…
İşte burada Türkiye’nin cenge hazır olması, yani terörle
mücadeledeki yüksek kapasitesi, tecrübesi ve sahadaki üstün
uygulama kabiliyeti, karşı cenahta yer alan herkesi yeniden
düşünmeye sevk etmiştir. Beş gün içinde, terör örgütü militanları
silahlarını bırakarak belirlenen güvenli bölgenin dışına çıkacak ve
şimdiye kadar yapılan tahkimat da imha edilecek. ABD nihayet bunun
taahhüdünü verdi. Bu sebeple harekâta beş gün süreyle ara verildi.
Bu ARA VERME ifadesi çok önemli. ABD
Başkan Yardımcısı Pence’in
ısrarla “ATEŞKES” kelimesini
kullanmasının önemi yok. Zira ortak açıklama
metninde ‘ara verme’ deniliyor. Kaldı
ki, ateşkes durumu, savaşan iki devlet arasında söz konusu olur.
Terör örgütü ile yapılan mücadelede, böyle bir terim yoktur.
Bazıları mal bulmuş mağribi gibi bu kelimeye sarılıyor… Ama buradan
ekmek çıkmaz...
Trump’ın
gönderdiği seviyesiz mektuba gelince…
Öncelikle Amerikan kamuoyu bu rezalete tepki göstermiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün söylediği üzere, vaktizamanı
geldiğinde onun da gereği yapılacaktır. Devletler arası
münasebetler, kişiler arasındaki şahsi ilişkilerden çok farklıdır.
Bu sebeple etki-tepki meselelerinde acele edilmez, sabırlı
davranılır ve doğru zaman kollanır. Yeri geldiğinde de en isabetli
olan adım atılır. Bu her zaman böyledir. Yani bazılarının sırf
Cumhurbaşkanını yıpratmak için, hadiseyi farklı şekilde ele alıp
işlemesi doğru değildir. Bu mesele Erdoğan meselesi değildir.
Donald Trump, bir devlet başkanına hiç yakışmayan bozuk üslubundan
ötürü utanç duyar mı duymaz mı, ayrı mesele. Fakat kaybeden tarafın
kendisi olduğu açıktır! O yüzden bu hususu daha fazla kurcalamanın
bir yararı yok. Önemli olan şudur: Türkiye sulh ve
sükûnu sağlama ve kendi millî menfaatlerini koruma yolunda,
cenge hazır olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Beş
gün içinde teröristler güvenli bölge dışına çıkmadığı takdirde,
aynı kararlılıkla Barış Pınarı Harekâtı'na devam edeceğini ilan
etmiştir. Gerisini Amerika ve terör örgütü düşünsün!
Atasözleri, bin yılların
tecrübesinden süzülüp gelen yalın gerçeklerdir… İnsanlığın her dem
muhtaç olduğu sulh ve sükûnu temin etmenin hiç de kolay bir şey
olmadığı, bunun için yeterli donanım ve bir o kadar çetin mücadele
gerektiren cenge yani silahlı çatışmaya, her vakit hazır olma
mecburiyeti, inkâr edilemez bir gerçek. İşte bu kaskatı gerçeği,
atalarımız yazının başlığında verdiğimiz veciz sözle zihinlere
kazımış… HAZIR OL CENGE İSTER İSEN SULH-U
SALAH! Şayet cenge hazır değilseniz, sözünüzü
dinleyen kimse çıkmaz. Hani derler ya; "Adın ne,
mülayim. Sert olsan ne yazar!.." Maalesef günümüz
dünyasında, millî hakları çiğnenen sayısız ülkenin içinde
olduğu durum böyledir. Sömürgeci güçler, zayıf memleketlerin kanını
emmekten ayrı bir zevk duyarlar! Çünkü fazla bir maliyet
yüklenmeden, o memleketlerin varlıklarını kolaylıkla iç ederler.
Konuyu fazla dağıtmadan asıl meselemize gelelim: Nice zamandan
beri, Türkiye; Suriye sınırının dibinde, ABD’nin en modern
silahlarla donatıp eğittiği, PKK/PYD terör örgütünün yerleşmesi ve
ileride bir garnizon terör
devletçiği oluşturulmasına karşı çıkıyordu. Bunun
için de Amerika ile sürekli müzakereler yapıyordu. Ancak ABD, bir
taraftan bizi oyalarken, diğer yandan terör örgütünü daha da
palazlandırmaya hız veriyordu… Anlayacağınız diplomasi ve
müttefiklik ilişkileri, bu hususta pek de kâr etmiyordu. Sonunda
Türkiye’nin sabrı taştı ve daha önce pek çok defa ihtar ettiği
üzere, Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattı.
Elbette bunun büyük riskleri vardı. Ancak söz konusu vatan olunca,
gerisi teferruattı… Ki, bu haklı
davamızda, “medeni” geçinen dünyanın
büyük bir kısmı karşımıza dikildi. Tabiatıyla Türkiye, bu gayrı
samimi, kötü niyetli ve riyakâr itirazları kale
almadı.
Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci
günü (10 Ekim), bu köşede şu temennide
bulunmuştuk; BARIŞ PINARI HAREKÂNTININ NETİCESİ
ŞÜMULLÜ VE KALICI BİR BARIŞ OLSUN İNŞALLAH… Üzülerek
belirtelim, henüz bu safhadan uzaktayız. Kaldı ki Barış Pınarı
Harekâtı, Suriye’nin sadece kuzey bölgesi ile sınırlı. Lakin sadece
dokuz gün içinde, bu harekâtın sağladığı neticeler çok ama çok
önemlidir ve Suriye meselesinin çözüm istikametine girmesinde de
ciddi bir etki yapacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz. Bakmayın siz
daha anlaşma maddelerini doğru dürüst okumadan muhalefet sazını
çalanlara! Türkiye ile ABD arasında varılan mutabakat, temelli
olmasa da, uzun bir müddet için terör koridorunu gündemden
çıkaracaktır. Tabii mutabakat şartlarına tamamen uyulması hâlinde…
İşte burada Türkiye’nin cenge hazır olması, yani terörle
mücadeledeki yüksek kapasitesi, tecrübesi ve sahadaki üstün
uygulama kabiliyeti, karşı cenahta yer alan herkesi yeniden
düşünmeye sevk etmiştir. Beş gün içinde, terör örgütü militanları
silahlarını bırakarak belirlenen güvenli bölgenin dışına çıkacak ve
şimdiye kadar yapılan tahkimat da imha edilecek. ABD nihayet bunun
taahhüdünü verdi. Bu sebeple harekâta beş gün süreyle ara verildi.
Bu ARA VERME ifadesi çok önemli. ABD
Başkan Yardımcısı Pence’in
ısrarla “ATEŞKES” kelimesini
kullanmasının önemi yok. Zira ortak açıklama
metninde ‘ara verme’ deniliyor. Kaldı
ki, ateşkes durumu, savaşan iki devlet arasında söz konusu olur.
Terör örgütü ile yapılan mücadelede, böyle bir terim yoktur.
Bazıları mal bulmuş mağribi gibi bu kelimeye sarılıyor… Ama buradan
ekmek çıkmaz...