İsmail Kapan Türkiye Gazetesi

“Hazır ol cenge ister isen sulh-u salah!”

Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci günü (10 Ekim Perşembe), bu köşede şu başlığı atmıştık; BARIŞ PINARI'NDAN BARIŞ AKSIN… Henüz o safhada değiliz. Lakin barışa...

19 Ekim 2019 | 1.907 okunma
Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci günü (10 Ekim Perşembe), bu köşede şu başlığı atmıştık; BARIŞ PINARI'NDAN BARIŞ AKSIN… Henüz o safhada değiliz. Lakin barışa doğru bir istikamet de ortaya çıkmış bulunuyor...
 
 
Atasözleri, bin yılların tecrübesinden süzülüp gelen yalın gerçeklerdir… İnsanlığın her dem muhtaç olduğu sulh ve sükûnu temin etmenin hiç de kolay bir şey olmadığı, bunun için yeterli donanım ve bir o kadar çetin mücadele gerektiren cenge yani silahlı çatışmaya, her vakit hazır olma mecburiyeti, inkâr edilemez bir gerçek. İşte bu kaskatı gerçeği, atalarımız yazının başlığında verdiğimiz veciz sözle zihinlere kazımış… HAZIR OL CENGE İSTER İSEN SULH-U SALAH! Şayet cenge hazır değilseniz, sözünüzü dinleyen kimse çıkmaz. Hani derler ya; "Adın ne, mülayim. Sert olsan ne yazar!.." Maalesef günümüz dünyasında, millî hakları çiğnenen sayısız ülkenin içinde olduğu durum böyledir. Sömürgeci güçler, zayıf memleketlerin kanını emmekten ayrı bir zevk duyarlar! Çünkü fazla bir maliyet yüklenmeden, o memleketlerin varlıklarını kolaylıkla iç ederler. Konuyu fazla dağıtmadan asıl meselemize gelelim: Nice zamandan beri, Türkiye; Suriye sınırının dibinde, ABD’nin en modern silahlarla donatıp eğittiği, PKK/PYD terör örgütünün yerleşmesi ve ileride bir garnizon terör devletçiği oluşturulmasına karşı çıkıyordu. Bunun için de Amerika ile sürekli müzakereler yapıyordu. Ancak ABD, bir taraftan bizi oyalarken, diğer yandan terör örgütünü daha da palazlandırmaya hız veriyordu… Anlayacağınız diplomasi ve müttefiklik ilişkileri, bu hususta pek de kâr etmiyordu. Sonunda Türkiye’nin sabrı taştı ve daha önce pek çok defa ihtar ettiği üzere, Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattı. Elbette bunun büyük riskleri vardı. Ancak söz konusu vatan olunca, gerisi teferruattı… Ki, bu haklı davamızda, “medeni” geçinen dünyanın büyük bir kısmı karşımıza dikildi. Tabiatıyla Türkiye, bu gayrı samimi, kötü niyetli ve riyakâr itirazları kale almadı.
Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci günü (10 Ekim), bu köşede şu temennide bulunmuştuk; BARIŞ PINARI HAREKÂNTININ NETİCESİ ŞÜMULLÜ VE KALICI BİR BARIŞ OLSUN İNŞALLAH… Üzülerek belirtelim, henüz bu safhadan uzaktayız. Kaldı ki Barış Pınarı Harekâtı, Suriye’nin sadece kuzey bölgesi ile sınırlı. Lakin sadece dokuz gün içinde, bu harekâtın sağladığı neticeler çok ama çok önemlidir ve Suriye meselesinin çözüm istikametine girmesinde de ciddi bir etki yapacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz. Bakmayın siz daha anlaşma maddelerini doğru dürüst okumadan muhalefet sazını çalanlara! Türkiye ile ABD arasında varılan mutabakat, temelli olmasa da, uzun bir müddet için terör koridorunu gündemden çıkaracaktır. Tabii mutabakat şartlarına tamamen uyulması hâlinde… İşte burada Türkiye’nin cenge hazır olması, yani terörle mücadeledeki yüksek kapasitesi, tecrübesi ve sahadaki üstün uygulama kabiliyeti, karşı cenahta yer alan herkesi yeniden düşünmeye sevk etmiştir. Beş gün içinde, terör örgütü militanları silahlarını bırakarak belirlenen güvenli bölgenin dışına çıkacak ve şimdiye kadar yapılan tahkimat da imha edilecek. ABD nihayet bunun taahhüdünü verdi. Bu sebeple harekâta beş gün süreyle ara verildi. Bu ARA VERME ifadesi çok önemli. ABD Başkan Yardımcısı Pence’in ısrarla “ATEŞKES” kelimesini kullanmasının önemi yok. Zira ortak açıklama metninde ‘ara verme’ deniliyor. Kaldı ki, ateşkes durumu, savaşan iki devlet arasında söz konusu olur. Terör örgütü ile yapılan mücadelede, böyle bir terim yoktur. Bazıları mal bulmuş mağribi gibi bu kelimeye sarılıyor… Ama buradan ekmek çıkmaz...
Trump’ın gönderdiği seviyesiz mektuba gelince… Öncelikle Amerikan kamuoyu bu rezalete tepki göstermiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün söylediği üzere, vaktizamanı geldiğinde onun da gereği yapılacaktır. Devletler arası münasebetler, kişiler arasındaki şahsi ilişkilerden çok farklıdır. Bu sebeple etki-tepki meselelerinde acele edilmez, sabırlı davranılır ve doğru zaman kollanır. Yeri geldiğinde de en isabetli olan adım atılır. Bu her zaman böyledir. Yani bazılarının sırf Cumhurbaşkanını yıpratmak için, hadiseyi farklı şekilde ele alıp işlemesi doğru değildir. Bu mesele Erdoğan meselesi değildir. Donald Trump, bir devlet başkanına hiç yakışmayan bozuk üslubundan ötürü utanç duyar mı duymaz mı, ayrı mesele. Fakat kaybeden tarafın kendisi olduğu açıktır! O yüzden bu hususu daha fazla kurcalamanın bir yararı yok. Önemli olan şudur: Türkiye sulh ve sükûnu sağlama ve kendi millî menfaatlerini koruma yolunda, cenge hazır olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Beş gün içinde teröristler güvenli bölge dışına çıkmadığı takdirde, aynı kararlılıkla Barış Pınarı Harekâtı'na devam edeceğini ilan etmiştir. Gerisini Amerika ve terör örgütü düşünsün!
Atasözleri, bin yılların tecrübesinden süzülüp gelen yalın gerçeklerdir… İnsanlığın her dem muhtaç olduğu sulh ve sükûnu temin etmenin hiç de kolay bir şey olmadığı, bunun için yeterli donanım ve bir o kadar çetin mücadele gerektiren cenge yani silahlı çatışmaya, her vakit hazır olma mecburiyeti, inkâr edilemez bir gerçek. İşte bu kaskatı gerçeği, atalarımız yazının başlığında verdiğimiz veciz sözle zihinlere kazımış… HAZIR OL CENGE İSTER İSEN SULH-U SALAH! Şayet cenge hazır değilseniz, sözünüzü dinleyen kimse çıkmaz. Hani derler ya; "Adın ne, mülayim. Sert olsan ne yazar!.." Maalesef günümüz dünyasında, millî hakları çiğnenen sayısız ülkenin içinde olduğu durum böyledir. Sömürgeci güçler, zayıf memleketlerin kanını emmekten ayrı bir zevk duyarlar! Çünkü fazla bir maliyet yüklenmeden, o memleketlerin varlıklarını kolaylıkla iç ederler. Konuyu fazla dağıtmadan asıl meselemize gelelim: Nice zamandan beri, Türkiye; Suriye sınırının dibinde, ABD’nin en modern silahlarla donatıp eğittiği, PKK/PYD terör örgütünün yerleşmesi ve ileride bir garnizon terör devletçiği oluşturulmasına karşı çıkıyordu. Bunun için de Amerika ile sürekli müzakereler yapıyordu. Ancak ABD, bir taraftan bizi oyalarken, diğer yandan terör örgütünü daha da palazlandırmaya hız veriyordu… Anlayacağınız diplomasi ve müttefiklik ilişkileri, bu hususta pek de kâr etmiyordu. Sonunda Türkiye’nin sabrı taştı ve daha önce pek çok defa ihtar ettiği üzere, Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattı. Elbette bunun büyük riskleri vardı. Ancak söz konusu vatan olunca, gerisi teferruattı… Ki, bu haklı davamızda, “medeni” geçinen dünyanın büyük bir kısmı karşımıza dikildi. Tabiatıyla Türkiye, bu gayrı samimi, kötü niyetli ve riyakâr itirazları kale almadı.
Barış Pınarı Harekâtı'nın ikinci günü (10 Ekim), bu köşede şu temennide bulunmuştuk; BARIŞ PINARI HAREKÂNTININ NETİCESİ ŞÜMULLÜ VE KALICI BİR BARIŞ OLSUN İNŞALLAH… Üzülerek belirtelim, henüz bu safhadan uzaktayız. Kaldı ki Barış Pınarı Harekâtı, Suriye’nin sadece kuzey bölgesi ile sınırlı. Lakin sadece dokuz gün içinde, bu harekâtın sağladığı neticeler çok ama çok önemlidir ve Suriye meselesinin çözüm istikametine girmesinde de ciddi bir etki yapacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz. Bakmayın siz daha anlaşma maddelerini doğru dürüst okumadan muhalefet sazını çalanlara! Türkiye ile ABD arasında varılan mutabakat, temelli olmasa da, uzun bir müddet için terör koridorunu gündemden çıkaracaktır. Tabii mutabakat şartlarına tamamen uyulması hâlinde… İşte burada Türkiye’nin cenge hazır olması, yani terörle mücadeledeki yüksek kapasitesi, tecrübesi ve sahadaki üstün uygulama kabiliyeti, karşı cenahta yer alan herkesi yeniden düşünmeye sevk etmiştir. Beş gün içinde, terör örgütü militanları silahlarını bırakarak belirlenen güvenli bölgenin dışına çıkacak ve şimdiye kadar yapılan tahkimat da imha edilecek. ABD nihayet bunun taahhüdünü verdi. Bu sebeple harekâta beş gün süreyle ara verildi. Bu ARA VERME ifadesi çok önemli. ABD Başkan Yardımcısı Pence’in ısrarla “ATEŞKES” kelimesini kullanmasının önemi yok. Zira ortak açıklama metninde ‘ara verme’ deniliyor. Kaldı ki, ateşkes durumu, savaşan iki devlet arasında söz konusu olur. Terör örgütü ile yapılan mücadelede, böyle bir terim yoktur. Bazıları mal bulmuş mağribi gibi bu kelimeye sarılıyor… Ama buradan ekmek çıkmaz...

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma Latin Amerika’dayız… 09 Kasım 2024 | 78 Okunma