Daha doğrusu İdlib’de
neler olabilir, diye sormak gerekiyor. Esad rejimi hangi hesaplarla
İdlib’i kuşatma harekâtına girişmiş bulunuyor? Burada Esad’ı
destekleyen İran ve Rusya’nın tutumu ne
olacak?
Bir dönem Suriye topraklarının
yalnızca yüzde 14 gibi cüz’i bir kısmını kontrol edebilen Esad
rejimi, önce İran’ın ve onun da gücü yetmeyince Rusya’nın
desteğiyle, zaman içinde kendisini toparlayarak, ülkenin büyük bir
kısmında hâkimiyeti yeniden ele geçirdi… Bu arada Suriye halkından
kaç yüz bin kişinin öldüğü, kaç yüz bin kişinin kaybolduğu ve kaç
yüz bin kişinin de hapishanelerde çürüdüğü noktasında “medeni
dünya” kılını dahi kıpırdatmadı. Canını kurtarmak için ülke dışına
kaçan yaklaşık yedi milyon mülteci ve bir o kadarının da, Suriye
içinde aynı şekilde sığınmacı durumuna düşmesi, keza küresel
güçleri pek fazla ilgilendirmedi. Çünkü onların peşinde koştuğu
hedefler çok çok farklı idi. Amerika için öncelikle İsrail’in
güvenliğine bir zarar gelmemesi, bunun için de İran’ın Suriye
topraklarındaki varlığının sona erdirilmesi (İsrail bu konuda çok
ısrarlı ve tavizsiz..) ve başlangıçta yanlış politikalar yüzünden
devre dışı kaldığı meselede tekrar etkin duruma gelmek önemliydi.
Rusya ise uzun bir aradan sonra, Doğu Akdeniz’de etkinliğini
arttırmak için yakaladığı fırsatı sonuna kadar kullanmakta kararlı
idi. İngiltere ve Fransa, her zamanki gibi fırsatçı bir yaklaşımla,
hangi büyük güce yakın durarak hedefledikleri sonuca ulaşma
hesabını yapıyor? Libya’da, ABD ile birlikte hareket ederek ülkeyi
kan gölüne çeviren bu ülkeler, yine benzer bir girişimin hazırlığı
içinde görülüyor. Kıbrıs’taki İngiliz üslerinde son günlerde
İdlib’le ilgili hareketlilik olduğu uzmanlar tarafından ifade
ediliyor…
Şimdi nefesler tutulmuş, İdlib’de
neler olacağı – olabileceği kestirilmeye çalışılıyor. İlgili
çevrelerde her gün İdlib’e dair açıklamalar yapılıyor. Hatay
ilimizin karşı tarafında yer alan İdlib’de, BM rakamlarına göre
yaklaşık iki buçuk milyon kişi (resmî rakam 2,4 milyon) insan
yaşıyor. Bunun yarısı Suriye’nin başka bölgelerinden kaçıp buraya
sığınmış insanlardan oluşuyor. İdlib ve çevresinde yaşayan insan
sayısı yine BM rakamlarına göre 3,9 milyonu aşıyor… İşte Esad
rejimi, son zamanlarda bu hâldeki İdlib’i üç taraftan (Doğu – Batı
– Güney) kuşatma hazırlıklarına devam ediyor. Gerekçesi oradaki
terörist grupları bertaraf edip kontrolü sağlamak… Rusya da bu
konuda politik olarak, rejime destek veriyor. Rus Dışişleri Bakanı
Lavrov, kısa süre önce İdlib’de, En-Nusra bağlantılı (Cebhe-tun
Nusra ve özellikle HTŞ (Hey’etu – Tahriri-ş-Şam) on binlerce
silahlı teröristin bulunduğunu ve bunların kendilerine ait Himeymim
askerî üssüne de drone’larla saldırılar yaptığını ileri sürdü.
Suriye ordusunun bunlara karşı savaşarak etkisiz hâle getirme hakkı
bulunduğunu ifade etti. Rus Bakan’ın toptan terörist diye
nitelendirdiği gruplar içinde, aslında Astana sürecinin teminatı
altında bulunan ÖSO ve on bir ayrı grubun birleşmesiyle meydana
gelen Ulusal Özgürlük Cephesi gibi, ‘meşru silahlı muhalefet’
unsurları da bulunuyor. Rusya, Türkiye ve İran tarafından yönetilen
Astana Sürecinde varılan mutabakata göre, bahse konu silahlı
unsurların ateşkes çerçevesi içine sokulması ve sürece dâhil
edilmesi gerekiyor. Türkiye özellikle bu noktaya dikkat çekiyor ve
bu konuda Rusya ile yoğun diplomatik ilişkiler
yürütüyor.
Geçen hafta hem Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu hem de Millî savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT
Başkanı Hakan Fidan iki ayrı heyet hâlinde Moskova’da temaslar
yürüttü ve bu çerçevede Putin ile de görüşmeler yaptı… Türkiye,
Esad Rejimi ve İran ile Rusya’nın Suriye’deki güçleri tarafından
başka bölgelerden sürülerek İdlib’e doğru süpürülen En-Nusra ve
DEAŞ uzantılı silahlı terör gruplarının varlığını kabul ediyor.
Ancak bunların etkisiz hâle getirilmesi için İdlib’e yapılacak
topyekûn bir kanlı saldırının, yeni ve çok büyük felaketlere yol
açacağı uyarısında bulunuyor. Zira Suriye rejiminin geçmişte benzer
saldırılarda kimyasal silahlar da kullandığı ve on binlerce sivil
insanı katlettiği BM raporlarında da kayıt altına alınmış
bulunuyor. Nitekim ABD, İngiltere ve Fransa Şam Rejiminin yeni bir
kimyasal saldırı yapması durumunda cezalandırma harekâtına
girişeceklerini ihtar ettiler. Şimdi İdlib’deki gerilim bütün
bölgeyi diken üstünde tutuyor. Zira burada kontrolün kaybolması ve
yeni bir çatışmanın başlaması hâlinde en az üç yüz bin ila bir
milyon kişinin mülteci durumuna düşmesi ve Türkiye topraklarına
doğru hareketlenmesi tehlikesi var.
Türkiye, İdlib bölgesinde,
muhaliflerle Suriye rejiminin kontrolü altındaki yerlerin arasında,
12 tane kontrol gözlem noktasında görev yapıyor. Son günlerdeki
gelişmelere bağlı olarak sınıra yeni askerî birlikler de
kaydırıyor. Türkiye diğer taraftan 7 Eylül’de Tahran’da yapılacak
üçlü zirvede (Rusya, Türkiye ve İran) İdlib meselesinin diplomatik
ve siyasi yolla halledilmesi için gayret sarf ediyor. İran ve
özellikle Rusya’nın Esad rejimi üzerindeki büyük etkisi herkesçe
malum. Dolayısıyla Rusya’nın burada takınacağı tavır çok önemli…
Türkiye – Rusya ilişkileri olumlu bir seyir izlerken, İdlib
konusunun burada yeni bir çıbanbaşı olarak ortamı zehirlemesine
meydan verilmemesi gerekiyor. Bakalım sonuç ne olacak?