“Kara altın” denilen petrolü kadar bahtı kara bir ülke Irak… 1991’den beri kan ve ateş eksik olmadı. Bugüne kadar bir milyonu çocuk olmak üzere en az üç milyon kişi hayatını kaybetti. Ama hesabını bile tutan yok!
Hakikaten bahtı kara bir ülke Irak!.. Giderek barış ve sükûnete daha fazla ırak kalan bir memleket. 1 Ekim'den bu yana halk sokaklarda. Yolsuzluk ve işsizliğe karşı isyan hâlinde… Ne yazık ki, meydanlardaki nümayiş, ne işsizliğe çare ne de yolsuzluğa. Yolsuzluk, üçüncü dünya ülkelerinin her zaman baş belası! İşbaşına gelen her hükûmet, yolsuzlukla mücadele sözü verir. Fakat çok geçmeden bizatihi kendisi yolsuzluk suçlamalarına maruz kalır ve bu kısır döngü devam eder. Irak’taki durum da bunun son örneği. Ama öncelikle şunu sorgulamak gerekiyor; Acaba Irak hangi ölçüde devlet? Yani gerçekten devlet evsafına uygun ölçekte muktedir mi değil mi? Ne gezer!.. Irak’ta şeklen bir devlet yapısı mevcut velakin bu devletin işleyişi berbat… Çünkü sistem mefluç vaziyette. Amerika, 2003 yılında dünya düzenini resmen ters yüz ederek ve Birleşmiş Milletler teşkilatını fiilen devre dışı bırakarak, Irak’ı işgal etti ve üç parçaya (Şii, Sünni ve Kürt) böldü. Bununla da kalmadı. Tıpkı Lübnan’daki gibi siyasi ve idari yönden tıkanması kaçınılmaz olan bir devlet ve hükûmet yapısı inşa etti. Cumhurbaşkanı Kürt, Meclis Başkanı Sünni, Başbakan Şii… Bir de ülke içinde hükûmet kontrolü dışında teşekkül etmiş olup kendi nüfuz alanlarında istediği gibi at koşturan silahlı gruplar… Ne tuhaftır ki, eski Başbakan Nuri el Maliki’ye şahsen bağlı ve devlet denetiminin dışında silahlı bir güç vardı, hâlen de var. Mukteda es-Sadr’a bağlı güçler zaten yıllardan beri dizginlenemiyor. Bir de Haşdi Şa’bî diye bir yapı var. Tam olarak ne olduğu ve kime/hangi mercie bağlı olduğu belli değil… Ve bu anafor içinde Irak oradan oraya savruluyor...
Zar zor kurulmuş olan Adil Abdülmehdi hükûmeti tam bir acizlik içinde… Çünkü ülkede gerçekten otoriteyi sağlayacak güç odaklarına dayalı bir hükûmet değil. Bir ara rejim hükûmeti gibi… O yüzden acizliğini inkâr etmiyor. Nümayişçilere hak veriyor, ama “Hükûmetin elinde sihirli değnek yok” diyor. Bu sebeple göstericilerin isteklerinin hayata geçirilmesinin imkânsız olduğunu söylüyor. Ama sokaklara taşan halk da bunu anlayacak durumda değil. Polisin göstericilere sert müdahalesi de öfkeyi iyice arttırdı. Ve olaylar şiddetlendi. Şimdiye kadar elliye yakın kişi öldü. En az iki bin beş yüz kişi de yaralandı. Yüzlerce gözaltı var. Velhasıl Irak’ta durum kötü… Şayet daha da kötüleşirse, bunun zararı bize de dokunacak. Irak nüfusunun yüzde altmışı Şii... Bu sebeple Irak’ta İran nüfuzu pek fazla… Öyle ki, işgalci ABD’yi bile solluyor. Türkiye-Irak siyasi münasebetleri 2003’ten beri pek de iyi gitmiyor. Bunun sebeplerini ayrıca anlatmaya gerek var mı? Yukarıdaki özet bilgiler, yani ABD ve İran’ın buradaki varlığı ve nüfuzu yeterince konuyu açıklıyor herhâlde!.. İşin kötü tarafı, bizim için iki önemli pazar olan Irak ve Suriye’nin aynı zaman dilimi içerisinde bu hâllere düşmesi. Oysa her iki ülke halkları da, normal şartlarda bizimle gayet dost ve her zaman da öyle olmak istiyor. Bu yüzdendir ki, Türkiye her zaman bu komşularına olabildiği kadar dostça yaklaşmıştır. Ne yazık ki, karşı taraftan rejimlerin ideolojik ve siyasi yapısı sebebiyle gerekli karşılığı görememiştir.
Irak, topraklarında gayet bol olan “kara altın-petrol” zenginliğinin ceremesini çekiyor. Halk o büyük zenginliğin fakir bekçisi olarak, âdeta bir ekmeğe muhtaç durumda. Üstüne üstlük tam 39 yıldır başı belalardan kurtulamıyor. 1980’de içine itildiği İran savaşı tam sekiz sene sürdü. Ve bu savaşta en az bir milyon insan öldü her iki taraftan… Bu büyük yıkımın yaralarını sarmaya fırsat bulamadan, Saddam’ın Kuveyt macerasının içine düştü ve bu ölümcül bir düşüş oldu. 1991’deki Körfez Savaşından bu yana Irak’ta en az bir milyonu çocuk olmak üzere üç milyondan fazla insan hayatını kaybetti. 2003’tek ABD işgalinden bu tarafa ölenlerin sayısı da en az bir milyon 400 bin kişi…
Ne gariptir ki, bu ölümlerin istatistikleri bile doğru dürüst tutulmuyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz yani! ABD Irak’ı işgal etti. Fakat istediği gibi kontrolü sağlayamadı. Amerikan elçiliğinde en az on altı bin kişi çalışıyor!.. Acaba bu adamlar ne için orada ve ne yapmak istiyor? Biliyorum bu soru anlamsız, ama yine de soruyorum!
Hakikaten bahtı kara bir ülke Irak!.. Giderek barış ve sükûnete daha fazla ırak kalan bir memleket. 1 Ekim'den bu yana halk sokaklarda. Yolsuzluk ve işsizliğe karşı isyan hâlinde… Ne yazık ki, meydanlardaki nümayiş, ne işsizliğe çare ne de yolsuzluğa. Yolsuzluk, üçüncü dünya ülkelerinin her zaman baş belası! İşbaşına gelen her hükûmet, yolsuzlukla mücadele sözü verir. Fakat çok geçmeden bizatihi kendisi yolsuzluk suçlamalarına maruz kalır ve bu kısır döngü devam eder. Irak’taki durum da bunun son örneği. Ama öncelikle şunu sorgulamak gerekiyor; Acaba Irak hangi ölçüde devlet? Yani gerçekten devlet evsafına uygun ölçekte muktedir mi değil mi? Ne gezer!.. Irak’ta şeklen bir devlet yapısı mevcut velakin bu devletin işleyişi berbat… Çünkü sistem mefluç vaziyette. Amerika, 2003 yılında dünya düzenini resmen ters yüz ederek ve Birleşmiş Milletler teşkilatını fiilen devre dışı bırakarak, Irak’ı işgal etti ve üç parçaya (Şii, Sünni ve Kürt) böldü. Bununla da kalmadı. Tıpkı Lübnan’daki gibi siyasi ve idari yönden tıkanması kaçınılmaz olan bir devlet ve hükûmet yapısı inşa etti. Cumhurbaşkanı Kürt, Meclis Başkanı Sünni, Başbakan Şii… Bir de ülke içinde hükûmet kontrolü dışında teşekkül etmiş olup kendi nüfuz alanlarında istediği gibi at koşturan silahlı gruplar… Ne tuhaftır ki, eski Başbakan Nuri el Maliki’ye şahsen bağlı ve devlet denetiminin dışında silahlı bir güç vardı, hâlen de var. Mukteda es-Sadr’a bağlı güçler zaten yıllardan beri dizginlenemiyor. Bir de Haşdi Şa’bî diye bir yapı var. Tam olarak ne olduğu ve kime/hangi mercie bağlı olduğu belli değil… Ve bu anafor içinde Irak oradan oraya savruluyor...
Zar zor kurulmuş olan Adil Abdülmehdi hükûmeti tam bir acizlik içinde… Çünkü ülkede gerçekten otoriteyi sağlayacak güç odaklarına dayalı bir hükûmet değil. Bir ara rejim hükûmeti gibi… O yüzden acizliğini inkâr etmiyor. Nümayişçilere hak veriyor, ama “Hükûmetin elinde sihirli değnek yok” diyor. Bu sebeple göstericilerin isteklerinin hayata geçirilmesinin imkânsız olduğunu söylüyor. Ama sokaklara taşan halk da bunu anlayacak durumda değil. Polisin göstericilere sert müdahalesi de öfkeyi iyice arttırdı. Ve olaylar şiddetlendi. Şimdiye kadar elliye yakın kişi öldü. En az iki bin beş yüz kişi de yaralandı. Yüzlerce gözaltı var. Velhasıl Irak’ta durum kötü… Şayet daha da kötüleşirse, bunun zararı bize de dokunacak. Irak nüfusunun yüzde altmışı Şii... Bu sebeple Irak’ta İran nüfuzu pek fazla… Öyle ki, işgalci ABD’yi bile solluyor. Türkiye-Irak siyasi münasebetleri 2003’ten beri pek de iyi gitmiyor. Bunun sebeplerini ayrıca anlatmaya gerek var mı? Yukarıdaki özet bilgiler, yani ABD ve İran’ın buradaki varlığı ve nüfuzu yeterince konuyu açıklıyor herhâlde!.. İşin kötü tarafı, bizim için iki önemli pazar olan Irak ve Suriye’nin aynı zaman dilimi içerisinde bu hâllere düşmesi. Oysa her iki ülke halkları da, normal şartlarda bizimle gayet dost ve her zaman da öyle olmak istiyor. Bu yüzdendir ki, Türkiye her zaman bu komşularına olabildiği kadar dostça yaklaşmıştır. Ne yazık ki, karşı taraftan rejimlerin ideolojik ve siyasi yapısı sebebiyle gerekli karşılığı görememiştir.