Günümüz dünyasında pek
fazla huzur kalmadı. Ama ne yazık ki İslam âlemindeki sıkıntı ve
dertler katbekat fazla!.. Bunların içinde en vahim olanı da
Müslümanlar arasındaki parçalanmışlık ve iç
çatışmalar…
Birleşmiş Milletler Teşkilatının
genel kurul çalışmaları sebebiyle, New York’a gelen yaklaşık iki
yüz ülkenin yetkilileri arasında pek çok ikili görüşme ve bunlarla
bağlantılı olarak da birçok sivil etkinlik cereyan ediyor.
Devletler arası ilişkilerde dostluk ve düşmanlık tanımlaması, genel
olarak ülke menfaatlerine göre yapılır… Ama bazı ülkeler vardır ki,
gerçekten “dost ve kardeş” tarifine tam uyar. Türkiye ile Pakistan
bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. İki ülkenin halkları
arasında, kökü çok eskiye dayanan sarsılmaz bir muhabbet vardır.
Türk halkı canhıraş bir istiklal savaşı verirken, Hint
Müslümanları, kendileri pek de varlıklı olmamakla ve hatta İngiliz
sömürgesi altında çile doldurmakla birlikte, millî mücadelemize
kayıtsız kalmamış ve o günün şartlarında, maddi kıymetinin çok çok
fevkinde manevi değeri yüksek para yardımında bulunmuştur… Bugün de
Hint alt kıtasındaki Müslümanlar, maalesef çok büyük zorluklar ve
sıkıntılarla boğuşmakta. Siyasi, askerî, ekonomik ve sosyal
bakımdan, çözümü hiç de kolay olmayan ve her biri on yıllardır
hüküm süren yakıcı meseleler, ne yazık ki günbegün daha da
ağırlaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulundaki şümullü
konuşmasında, İslam dünyasındaki pek çok kanayan yaraya parmak
bastı… Suriye’nin bugünkü feci durumundan, Filistin halkının yetmiş
yıldır devam eden tarifsiz acılarına, İsrail saldırganlığının
vardığı korkunç boyutlara… Arakan Müslümanlarının yürek yakıcı
durumundan, tıpkı Gazze gibi açık hava hapishanesine dönüştürülen
Keşmir meselesine… İslam coğrafyasının her bir karışında, küresel
güçlerin tertip ettiği fitne fesat tezgâhlarına, zihinlere
kazınacak ifadelerle dikkat çekti. Sayın Erdoğan’dan başka da kimse
bu çapta bir hitapta bulunmadı.
Pakistan Başbakanı İmran Han,
Keşmir meselesine bu denli etkili biçimde dikkat çektiği için
Cumhurbaşkanı’na özellikle teşekkür etti. Türkiye ve Pakistan
farklı coğrafyalarda benzer problemleri yaşıyor… Pakistan’ın yüz
ölçümü Türkiye’den biraz fazla… 800 bin km². Ama nüfusu bizim iki
buçuk katımız. 2019 rakamlarıyla tam 203 milyon… Pakistan bir
taraftan ekonomik sıkıntıları aşıp kalkınma hamlesini
gerçekleştirmeye çalışırken, tam kırk yıldan beri Afganistan savaşı
ve sonrasındaki istikrasızlıklardan ötürü büyük acı çekiyor. 1979
yılındaki Sovyet işgalinden bu tarafa, Afganistan’dan Pakistan’a
kaç milyon sığınmacının geldiği ve ne kadarının geri döndüğü yahut
oradan İran’a geçtiği belli değil. Kesin olan şu ki, Pakistan onca
maddi sıkıntılarına rağmen, bir de milyonlarca Afgan sığınmacının
getirdiği yükü taşımak zorunda kalıyor. Bununla kalsa neyse! Ama
esas felaket, Pakistan’ı da büyük bir siyasi ve sosyal krize, dış
politikada ciddi çıkmazlara sokan terör belası… El Kaide ve daha
sonra Taliban ve türevleri olan örgütler, sadece Afganistan’ı yakıp
yıkmadı. Pakistan’ı da alabildiğine tahrip etti. Afganistan –
Pakistan sınırındaki aşiretler bölgesinin nevi şahsına münhasır
yapısı ve terörle mücadeleyi katbekat zorlaştıran coğrafi şartlar,
kardeş ülkenin ayağına takılı korkunç bir pranga. Terör
probleminden dolayı ABD’nin Pakistan’a uyguladığı baskılar apayrı
bir konu. Fakat bütün bunların yanında Pakistan’ı esas uğraştıran
derin mesele, Keşmir problemi ve bundan dolayı Hindistan ile yetmiş
yıldır yaşanan ihtilaf ve çatışmalar… Şayet Pakistan, yaşadığı
bütün zorluk ve imkânsızlıklara rağmen, atom bombasını yapmayı
başarmasaydı, bugün çok çetin bir durumda olabilirdi. Ama nükleer
kapasite, Pakistan’ın yanı başındaki büyük tehdide karşı, çok
etkili bir denge silahı oldu. Şu sıralarda, Hindistan’da işbaşında
bulunan, radikal Hindu milliyetçisi Narendra Modi hükûmeti, yangına
körükle gidiyor. Cammu Keşmir’in özerk statüsünü ortadan kaldıran
Hindistan, Keşmir’de korkunç zulümler yapıyor. Fakat ne yazık ki,
dünya bu zulüm, baskı ve katliamlara karşı sessiz kalıyor. Tıpkı
Filistin’de olduğu gibi, tıpkı Arakan’da olduğu gibi. Tıpkı Doğu
Türkistan’da olduğu gibi…
New York’ta, Türkiye ve
Pakistan’ın ortak ev sahipliğinde yapılan “Nefret Söylemiyle
Mücadele” konferansında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ortak dertleri
bir kere daha dile getirdi. “Günümüzde nefret söylemine en fazla
maruz kalanlar Müslümanlardır” diyen Cumhurbaşkanı, nefret
söyleminin asla fikir özgürlüğü parantezine alınmaması gerektiğini
hatırlattı. Sırf başörtüsü taktıkları için ayrımcılığa, baskıya ve
hakaretlere uğrayan Müslüman kadınların mağduriyetine dikkat çeken
Sayın Erdoğan, nefret söyleminin küresel ölçekte yükselişte olan
İslam düşmanlığı, ırkçılık ve yabancı karşıtlığını en yaygın aracı
olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı “Barış dini olan İslam’ı
terörle bir araya getirmek, çok büyük bir iftiradır,
ahlaksızlıktır” diyerek, bu konuda kasıtlı ve ısrarlı bir tavır
içinde olan çevrelere de net bir mesaj verdi.