İsmail Kapan Türkiye Gazetesi

İstanbul seçimleri ne olur?

Kıran kırana geçen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın...

11 Nisan 2019 | 4.558 okunma
Kıran kırana geçen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını bekliyor…
 
Seçim haberleri ve yorumlarından usanmış olduğunuzu biliyorum! Ama gündemden bir türlü düşmeyince biz de mecburen aynı konuya tekrar tekrar eğiliyoruz. 1946 seçimleri, Türk siyasi tarihinde bir kara lekedir. Ve yetmiş küsur seneden beri bu mahut hadiseyi tartışa geliyoruz. Zira ‘açık oy, gizli tasnif’ rezaletinin sığacağı hiçbir mantık ölçüsü yoktu ve elbette halkın iradesiyle alay etmekten başka manası olmayan böyle bir garabeti kabullenme ihtimali de yoktu… 1946’larda bugünkü gibi, bilgiye hızlı erişim ve bu denli süratli haberleşme imkânı yoktu. Üstelik tek partinin otoriter rejimi altındaki ülkede vatandaşların ekseriyetinin o atmosferde vermiş olduğu oyun yerine gidip gitmediğini etkili biçimde kontrol etmesi de mümkün değildi. Buna rağmen müesses nizam, her ihtimale karşı kendi tedbirini almış ve işi sağlama bağlamak için evrensel ‘gizli oy, açık tasnif’ kuralını tersine çevirmişti!.. Lakin o utanç verici hadiseden sadece dört sene sonra, despot anlayışı yerle bir edecek millî iradeyi, vatandaş hür seçim ortamında tartışmasız bir biçimde ortaya koydu. Ve 1950’den sonraki bütün seçimlerden, Türkiye bir daha böyle skandallar yaşamadan çıkmasını bildi. Açıkçası hâlâ daha ülkemizdeki seçim sisteminin mükemmel ve dünyanın en iyilerinden biri olduğu söylenir. Nitekim son mahallî seçimlerden önce de, bu söylem hem siyasiler hem de YSK tarafından tekrarlandı. Seçmen kütüklerinde herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, sahte seçmen filan da yoktu. 17 Ocak 2019’da askıya çıkarılan seçmen kütükleri, itiraz sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 31 Ocak’ta kesin olarak ilan edilmiş ve bu kütüklerle sandığa gidilmişti…
31 Mart akşamı dahi, seçimlerde herhangi bir şaibenin olmadığı yarışan taraflarca ifade edilmişti… Nitekim Türkiye son yıllardaki en sakin ve huzurlu seçimlerden birini yaşamıştı. Malatya – Pütürge ve Gaziantep’teki ölümlü iki adli vakanın dışında, sandık emniyetini tehdit edecek bir olay cereyan etmemişti. Fakat ne olduysa, 31 Mart gece yarısından sonra hava birden değişiverdi. Sonuç olarak da, on gündür özellikle İstanbul Büyükşehir seçimlerinin üstüne düşen şaibe iddialarını tartışıyoruz. Yalnız bu tartışmalar hiç de sağlıklı biçimde yürümüyor. Bir tarafta siyasi parti sözcülerinin söylemleri, diğer tarafta bir kısım medya organlarında köpürtülen fısıltı ve rivayetler… Resmî ağızlardan yalanlansa da, ardı arkası kesilmeyen üfürmeler… Bir başka tuhaf durum da şu ki, siyasi parti sözcülerinin monoloğa dönüşen açıklamalarında dile getirdikleri iddia ve ithamlarla, seçim kurullarına vermiş oldukları itiraz dilekçelerinde ileri sürdükleri gerekçeler birbirini tutmuyor!.. Medya önünde on binlerce sahte seçmen ve oydan bahseden siyasiler, sanki böyle kurnazlıklarla kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Amma vatandaşın sanılanın aksine süreci çok dikkatli izlediğini unutmayalım. Bu uyarıyı bilhassa, analiz adı altında saçma sapan şeyler söyleyen bir kısım medya mensuplarına da yapmak gerekiyor… Dikkat! Halkın zekâsıyla alay etmeye kalkanlar, sonunda mahcup düşmekten kurtulamazlar.
Evet, İstanbul ölçeğinde bugüne kadar, ilçe ve il seçim kurullarına yapılan itirazların hiçbiri, seçimlerin sonucunu değiştirecek bir etken olarak değerlendirilmedi. Bu arada peşinen reddedilen sayısız itiraz söz konusu… Şimdi cevabı merak edilen soru şu; İstanbul seçimleri ne olacak? Birkaç günden beri dillendirildiği üzere, bir seçim tekrarına gidilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, balkon konuşmasında önümüzdeki dört buçuk yıl zarfında seçim olmayacağını söylemişti. Peki, gidilirse netice ne olur? Bir kere şunun altını çizelim; Bu hususta tek yetkili karar mercii YSK’dır. YSK da seçimlerin sonucuna müessir bir durumun var olup olmadığına bakacak. Yani “tam kanunsuzluk hâlinin” var olup olmadığını arayacak. YSK’nın kararları kesindir. Şayet bilmediğimiz ve şimdiye kadar açıklanmayan başka bir şey yoksa ileri sürülen itirazların hiçbiri, seçimlerin yenilenmesini gerektirecek mahiyette değil. Dolayısıyla siyasi ortamda estirilmek istenen havanın aksine, böyle bir ihtimal hayli zayıf görünüyor. Diğer taraftan İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi demek, toplam seçmenin beşte birinin tekrar sandık başına gitmesi demektir. Cumhur ve Millet İttifaklarından hangi tarafın daha iyi konsolide olacağı konusunda, kimsenin peşin garantisi yoktur. Yani pekala beklenmeyen bir durum da zuhur edebilir!.. 31 Mart seçimlerinde, Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 51,6 olarak çıktığı için, Devlet Bahçeli’nin sıkça dile getirdiği sistem değişikliğini tartışma ortamı doğmadı. Ancak seçimler tekrarlanır ve benzer sonuç çıkarsa, bu defa kesin tartışılır... Buraya bir mim koyalım!
Kıran kırana geçen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını bekliyor…
 
Kıran kırana geçen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını bekliyor…
 
Seçim haberleri ve yorumlarından usanmış olduğunuzu biliyorum! Ama gündemden bir türlü düşmeyince biz de mecburen aynı konuya tekrar tekrar eğiliyoruz. 1946 seçimleri, Türk siyasi tarihinde bir kara lekedir. Ve yetmiş küsur seneden beri bu mahut hadiseyi tartışa geliyoruz. Zira ‘açık oy, gizli tasnif’ rezaletinin sığacağı hiçbir mantık ölçüsü yoktu ve elbette halkın iradesiyle alay etmekten başka manası olmayan böyle bir garabeti kabullenme ihtimali de yoktu… 1946’larda bugünkü gibi, bilgiye hızlı erişim ve bu denli süratli haberleşme imkânı yoktu. Üstelik tek partinin otoriter rejimi altındaki ülkede vatandaşların ekseriyetinin o atmosferde vermiş olduğu oyun yerine gidip gitmediğini etkili biçimde kontrol etmesi de mümkün değildi. Buna rağmen müesses nizam, her ihtimale karşı kendi tedbirini almış ve işi sağlama bağlamak için evrensel ‘gizli oy, açık tasnif’ kuralını tersine çevirmişti!.. Lakin o utanç verici hadiseden sadece dört sene sonra, despot anlayışı yerle bir edecek millî iradeyi, vatandaş hür seçim ortamında tartışmasız bir biçimde ortaya koydu. Ve 1950’den sonraki bütün seçimlerden, Türkiye bir daha böyle skandallar yaşamadan çıkmasını bildi. Açıkçası hâlâ daha ülkemizdeki seçim sisteminin mükemmel ve dünyanın en iyilerinden biri olduğu söylenir. Nitekim son mahallî seçimlerden önce de, bu söylem hem siyasiler hem de YSK tarafından tekrarlandı. Seçmen kütüklerinde herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, sahte seçmen filan da yoktu. 17 Ocak 2019’da askıya çıkarılan seçmen kütükleri, itiraz sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 31 Ocak’ta kesin olarak ilan edilmiş ve bu kütüklerle sandığa gidilmişti…
31 Mart akşamı dahi, seçimlerde herhangi bir şaibenin olmadığı yarışan taraflarca ifade edilmişti… Nitekim Türkiye son yıllardaki en sakin ve huzurlu seçimlerden birini yaşamıştı. Malatya – Pütürge ve Gaziantep’teki ölümlü iki adli vakanın dışında, sandık emniyetini tehdit edecek bir olay cereyan etmemişti. Fakat ne olduysa, 31 Mart gece yarısından sonra hava birden değişiverdi. Sonuç olarak da, on gündür özellikle İstanbul Büyükşehir seçimlerinin üstüne düşen şaibe iddialarını tartışıyoruz. Yalnız bu tartışmalar hiç de sağlıklı biçimde yürümüyor. Bir tarafta siyasi parti sözcülerinin söylemleri, diğer tarafta bir kısım medya organlarında köpürtülen fısıltı ve rivayetler… Resmî ağızlardan yalanlansa da, ardı arkası kesilmeyen üfürmeler… Bir başka tuhaf durum da şu ki, siyasi parti sözcülerinin monoloğa dönüşen açıklamalarında dile getirdikleri iddia ve ithamlarla, seçim kurullarına vermiş oldukları itiraz dilekçelerinde ileri sürdükleri gerekçeler birbirini tutmuyor!.. Medya önünde on binlerce sahte seçmen ve oydan bahseden siyasiler, sanki böyle kurnazlıklarla kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Amma vatandaşın sanılanın aksine süreci çok dikkatli izlediğini unutmayalım. Bu uyarıyı bilhassa, analiz adı altında saçma sapan şeyler söyleyen bir kısım medya mensuplarına da yapmak gerekiyor… Dikkat! Halkın zekâsıyla alay etmeye kalkanlar, sonunda mahcup düşmekten kurtulamazlar.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma Latin Amerika’dayız… 09 Kasım 2024 | 78 Okunma