Kıran kırana geçen
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir
safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan
merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını
bekliyor…
Seçim haberleri ve yorumlarından
usanmış olduğunuzu biliyorum! Ama gündemden bir türlü düşmeyince
biz de mecburen aynı konuya tekrar tekrar eğiliyoruz. 1946
seçimleri, Türk siyasi tarihinde bir kara lekedir. Ve yetmiş küsur
seneden beri bu mahut hadiseyi tartışa geliyoruz. Zira ‘açık oy,
gizli tasnif’ rezaletinin sığacağı hiçbir mantık ölçüsü yoktu ve
elbette halkın iradesiyle alay etmekten başka manası olmayan böyle
bir garabeti kabullenme ihtimali de yoktu… 1946’larda bugünkü gibi,
bilgiye hızlı erişim ve bu denli süratli haberleşme imkânı yoktu.
Üstelik tek partinin otoriter rejimi altındaki ülkede vatandaşların
ekseriyetinin o atmosferde vermiş olduğu oyun yerine gidip
gitmediğini etkili biçimde kontrol etmesi de mümkün değildi. Buna
rağmen müesses nizam, her ihtimale karşı kendi tedbirini almış ve
işi sağlama bağlamak için evrensel ‘gizli oy, açık tasnif’ kuralını
tersine çevirmişti!.. Lakin o utanç verici hadiseden sadece dört
sene sonra, despot anlayışı yerle bir edecek millî iradeyi,
vatandaş hür seçim ortamında tartışmasız bir biçimde ortaya koydu.
Ve 1950’den sonraki bütün seçimlerden, Türkiye bir daha böyle
skandallar yaşamadan çıkmasını bildi. Açıkçası hâlâ daha
ülkemizdeki seçim sisteminin mükemmel ve dünyanın en iyilerinden
biri olduğu söylenir. Nitekim son mahallî seçimlerden önce de, bu
söylem hem siyasiler hem de YSK tarafından tekrarlandı. Seçmen
kütüklerinde herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, sahte seçmen filan
da yoktu. 17 Ocak 2019’da askıya çıkarılan seçmen kütükleri, itiraz
sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 31 Ocak’ta kesin olarak ilan
edilmiş ve bu kütüklerle sandığa gidilmişti…
31 Mart akşamı dahi, seçimlerde
herhangi bir şaibenin olmadığı yarışan taraflarca ifade edilmişti…
Nitekim Türkiye son yıllardaki en sakin ve huzurlu seçimlerden
birini yaşamıştı. Malatya – Pütürge ve Gaziantep’teki ölümlü iki
adli vakanın dışında, sandık emniyetini tehdit edecek bir olay
cereyan etmemişti. Fakat ne olduysa, 31 Mart gece yarısından sonra
hava birden değişiverdi. Sonuç olarak da, on gündür özellikle
İstanbul Büyükşehir seçimlerinin üstüne düşen şaibe iddialarını
tartışıyoruz. Yalnız bu tartışmalar hiç de sağlıklı biçimde
yürümüyor. Bir tarafta siyasi parti sözcülerinin söylemleri, diğer
tarafta bir kısım medya organlarında köpürtülen fısıltı ve
rivayetler… Resmî ağızlardan yalanlansa da, ardı arkası kesilmeyen
üfürmeler… Bir başka tuhaf durum da şu ki, siyasi parti
sözcülerinin monoloğa dönüşen açıklamalarında dile getirdikleri
iddia ve ithamlarla, seçim kurullarına vermiş oldukları itiraz
dilekçelerinde ileri sürdükleri gerekçeler birbirini tutmuyor!..
Medya önünde on binlerce sahte seçmen ve oydan bahseden siyasiler,
sanki böyle kurnazlıklarla kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Amma
vatandaşın sanılanın aksine süreci çok dikkatli izlediğini
unutmayalım. Bu uyarıyı bilhassa, analiz adı altında saçma sapan
şeyler söyleyen bir kısım medya mensuplarına da yapmak gerekiyor…
Dikkat! Halkın zekâsıyla alay etmeye kalkanlar, sonunda mahcup
düşmekten kurtulamazlar.
Evet, İstanbul ölçeğinde bugüne
kadar, ilçe ve il seçim kurullarına yapılan itirazların hiçbiri,
seçimlerin sonucunu değiştirecek bir etken olarak
değerlendirilmedi. Bu arada peşinen reddedilen sayısız itiraz söz
konusu… Şimdi cevabı merak edilen soru şu; İstanbul seçimleri ne
olacak? Birkaç günden beri dillendirildiği üzere, bir seçim
tekrarına gidilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, balkon konuşmasında
önümüzdeki dört buçuk yıl zarfında seçim olmayacağını söylemişti.
Peki, gidilirse netice ne olur? Bir kere şunun altını çizelim; Bu
hususta tek yetkili karar mercii YSK’dır. YSK da seçimlerin
sonucuna müessir bir durumun var olup olmadığına bakacak. Yani “tam
kanunsuzluk hâlinin” var olup olmadığını arayacak. YSK’nın
kararları kesindir. Şayet bilmediğimiz ve şimdiye kadar
açıklanmayan başka bir şey yoksa ileri sürülen itirazların hiçbiri,
seçimlerin yenilenmesini gerektirecek mahiyette değil. Dolayısıyla
siyasi ortamda estirilmek istenen havanın aksine, böyle bir ihtimal
hayli zayıf görünüyor. Diğer taraftan İstanbul’da seçimlerin
yenilenmesi demek, toplam seçmenin beşte birinin tekrar sandık
başına gitmesi demektir. Cumhur ve Millet İttifaklarından hangi
tarafın daha iyi konsolide olacağı konusunda, kimsenin peşin
garantisi yoktur. Yani pekala beklenmeyen bir durum da zuhur
edebilir!.. 31 Mart seçimlerinde, Cumhur İttifakı’nın oy oranı
yüzde 51,6 olarak çıktığı için, Devlet Bahçeli’nin sıkça dile
getirdiği sistem değişikliğini tartışma ortamı doğmadı. Ancak
seçimler tekrarlanır ve benzer sonuç çıkarsa, bu defa kesin
tartışılır... Buraya bir mim koyalım!
Kıran kırana geçen
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir
safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan
merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını
bekliyor…
Kıran kırana geçen
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri, kritik bir
safhaya gelmiş bulunuyor. Bu noktada nihai kararı verecek olan
merci Yüksek Seçim Kurulu. Şimdi herkes YSK’nın kararını
bekliyor…
Seçim haberleri ve yorumlarından
usanmış olduğunuzu biliyorum! Ama gündemden bir türlü düşmeyince
biz de mecburen aynı konuya tekrar tekrar eğiliyoruz. 1946
seçimleri, Türk siyasi tarihinde bir kara lekedir. Ve yetmiş küsur
seneden beri bu mahut hadiseyi tartışa geliyoruz. Zira ‘açık oy,
gizli tasnif’ rezaletinin sığacağı hiçbir mantık ölçüsü yoktu ve
elbette halkın iradesiyle alay etmekten başka manası olmayan böyle
bir garabeti kabullenme ihtimali de yoktu… 1946’larda bugünkü gibi,
bilgiye hızlı erişim ve bu denli süratli haberleşme imkânı yoktu.
Üstelik tek partinin otoriter rejimi altındaki ülkede vatandaşların
ekseriyetinin o atmosferde vermiş olduğu oyun yerine gidip
gitmediğini etkili biçimde kontrol etmesi de mümkün değildi. Buna
rağmen müesses nizam, her ihtimale karşı kendi tedbirini almış ve
işi sağlama bağlamak için evrensel ‘gizli oy, açık tasnif’ kuralını
tersine çevirmişti!.. Lakin o utanç verici hadiseden sadece dört
sene sonra, despot anlayışı yerle bir edecek millî iradeyi,
vatandaş hür seçim ortamında tartışmasız bir biçimde ortaya koydu.
Ve 1950’den sonraki bütün seçimlerden, Türkiye bir daha böyle
skandallar yaşamadan çıkmasını bildi. Açıkçası hâlâ daha
ülkemizdeki seçim sisteminin mükemmel ve dünyanın en iyilerinden
biri olduğu söylenir. Nitekim son mahallî seçimlerden önce de, bu
söylem hem siyasiler hem de YSK tarafından tekrarlandı. Seçmen
kütüklerinde herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, sahte seçmen filan
da yoktu. 17 Ocak 2019’da askıya çıkarılan seçmen kütükleri, itiraz
sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 31 Ocak’ta kesin olarak ilan
edilmiş ve bu kütüklerle sandığa gidilmişti…
31 Mart akşamı dahi, seçimlerde
herhangi bir şaibenin olmadığı yarışan taraflarca ifade edilmişti…
Nitekim Türkiye son yıllardaki en sakin ve huzurlu seçimlerden
birini yaşamıştı. Malatya – Pütürge ve Gaziantep’teki ölümlü iki
adli vakanın dışında, sandık emniyetini tehdit edecek bir olay
cereyan etmemişti. Fakat ne olduysa, 31 Mart gece yarısından sonra
hava birden değişiverdi. Sonuç olarak da, on gündür özellikle
İstanbul Büyükşehir seçimlerinin üstüne düşen şaibe iddialarını
tartışıyoruz. Yalnız bu tartışmalar hiç de sağlıklı biçimde
yürümüyor. Bir tarafta siyasi parti sözcülerinin söylemleri, diğer
tarafta bir kısım medya organlarında köpürtülen fısıltı ve
rivayetler… Resmî ağızlardan yalanlansa da, ardı arkası kesilmeyen
üfürmeler… Bir başka tuhaf durum da şu ki, siyasi parti
sözcülerinin monoloğa dönüşen açıklamalarında dile getirdikleri
iddia ve ithamlarla, seçim kurullarına vermiş oldukları itiraz
dilekçelerinde ileri sürdükleri gerekçeler birbirini tutmuyor!..
Medya önünde on binlerce sahte seçmen ve oydan bahseden siyasiler,
sanki böyle kurnazlıklarla kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Amma
vatandaşın sanılanın aksine süreci çok dikkatli izlediğini
unutmayalım. Bu uyarıyı bilhassa, analiz adı altında saçma sapan
şeyler söyleyen bir kısım medya mensuplarına da yapmak gerekiyor…
Dikkat! Halkın zekâsıyla alay etmeye kalkanlar, sonunda mahcup
düşmekten kurtulamazlar.