Önce Devlet Bahçeli, daha
sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarıyla, yerel seçimlerde
“Cumhur İttifakı”nın işlemeyeceği kesinleşince, siyaset kulisleri
alevlendi. Aslında sürpriz yoktu!..
Siyasette her an her şey
olabilir… Siyasette sık sık sürprizler de olabilir şüphesiz. Ama
bazılarına sürpriz gibi gelen şeyler, aslında çok önceden uç vermiş
gelişmelerdir. Zaman içinde olgunlaşır, armut misali küt diye
düşer. Sürecin farkında olanlar için, bu hiç de şaşırtıcı değildir.
Çünkü hassas kulakların mutlaka duyacağı şekilde, bağıra bağıra
gelmiştir… Cumhur İttifakı’nın ‘yerel seçimler versiyonu’ işte
böyle çıkmaza girmiştir. Yani ne Devlet Bahçeli’nin Bekir Bozdağ’a
dönük ithamları, ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; af meselesi
dolayısıyla, MHP’ye yönelik olduğu düşünülen (Ki, MHP’nin
reaksiyonu bu yönde oldu…) çıkışı, beklenen ittifakı bitirmedi.
Daha doğrusu zaten yerel seçimler bağlamında böyle bir ittifak
yoktu ki!.. Fakat olabilir mi diye zemin yoklamaları yapılıyordu.
Kim bilir belki de ta baştan olmayacağı biline biline bu zemin
yoklamaları ısrarla yapıldı. Başkanlık sisteminin önünü açan ve
bahse konu ittifaka isim babalığı yapan Devlet Bahçeli, hayli erken
bir vakitte siyasi egzersizleri alenileştirdi. MHP’nin İstanbul’da
belediye başkanlığı için aday göstermeyeceğini deklare ederek, bir
nevi AK Parti’ye “bonus” jestinde bulundu. Ama dikkat ediniz, AK
Parti cenahında bu meseleye hep mesafeli yaklaşıldı. Son derece
dikkatli bir söylemle ve fakat kendisini bağlayacak herhangi bir
söylem ve eylemde bulunmadan, biraz da zamana bırakarak ve ucu açık
müzakere yoluyla konuyu kontrol altında tutmaya gayret etti. Buna
karşılık yerel ittifak için sonuç almak isteyen MHP, daha istekli
göründü ve bu sebeple de kararlı diyebileceğimiz bir tutum
sergiledi. Ama işin tabiatı yani yerel seçimlerin mahiyeti ve
siyaset sosyolojisi bakımından ortaya çıkan tablo, sürecin olumlu
istikamette yürümesine müsaade etmiyordu. Bütün taraflar bunun
farkındaydı.
Bu arada genel siyaset açısından
gündeme taşınan bazı konular da olumsuz yönde süreci tetikledi. Af
meselesi gibi… Hatırlarsanız, MHP’nin konuyu seslendirdiği günden
bu yana AK Parti, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, olumlu bir
yaklaşım göstermedi. Şüphesiz af konusundaki endişe ve
tereddütlerine dair gerekçelerini de dillendirdi. Fakat MHP’nin
ısrarlı tavrı, burada da kendisini gösterdi. Hâl böyle olunca, hem
yerel seçim ittifakı hem de af konusunda, iki parti arasında
gerçekleşen toplantılarda, bir bakıma havanda su dövüldü!..
Şüphesiz bu durum sürdürülebilir bir şey değildi. Siyasette esas
olan realitedir, kısacası netice almaktır. Retorik bir yere kadar.
AK Parti ile MHP arasında yaşananların genel hatlarıyla özeti de
budur. Elbette detaylarda pek çok şey var. Siyaset kulislerinde
dolaşan iddialar, dedikodular, en azından kısmen doğrudur.
Pazarlıklarda hangi partinin çıtayı nereye koyduğu veya kendi
tabanını ikna etme noktasında, nelere takıldığı biraz da
konjonktürün yardımıyla köpürtülerek anlatılıyor. Tabii işin
esasına bakmak gerek. Neticede ittifak olsa da olmasa da, her iki
parti kendi teşkilat kapasitesi ve programları çerçevesinde, yerel
seçim mücadelesine girip kendince en iyi sonucu almaya
çalışacaktır. Tabiatıyla ortaya koyacakları performans ileriye
dönük hesaplar ve hedefler için de belirleyici olacak. Yani bu
seçimlerin sonucu, aslında bütün partiler hesabına oldukça
kritik…
Peki, diğer partiler ne yapacak?
Cumhur İttifakı’nın yerelde sona ermesiyle birlikte, CHP; İYİ Parti
ve HDP açısından biraz manevra alanı doğduğunu söyleyebiliriz.
Lakin bu manevraları yapabilmek için gerekli iş birliği (ikili veya
üçlü…) sağlanabilecek midir? Çok da kolay değil. Aleni bir ittifak
gerçekleşebilir mi, yoksa çeşitli sebeplerle örtülü ve dolaylı
ittifak yapmakla mı yetinmek zorunda kalacaklar? Bunu bekleyip
göreceğiz. Ama herkesin yeni baştan hesap yapmaya başlayacağı açık…
Cumhur İttifakı’nın en verimli neticesi, 24 Haziran’da yapılan
Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerinde görüldü. Buradan yola
çıkarak ileriye dönük uzun vadeli birliktelik vizyonları da
çizilmişti. Ne var ki, her şey tasarlandığı gibi gitmiyor.
Almanya’da, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile Hristiyan Sosyal
Birlik (CSU), uzun yıllardan beri iş birliği içinde ülke
yönetiminde etkili oldu. Başka ülkelerde de benzer örnekler var.
Türkiye’de son seçimlere kadar zaten resmî ittifak zemini yoktu.
Dolaylı ve örtülü ittifakların ömrü de hep bir seçimle kaldı. Öyle
ki, seçimin ertesi günü herkes kendi partisinin saflarına dönmekte
gecikmedi. Dolayısıyla bizim ülkemizde siyasi ittifak ve koalisyon
kültürü cılız kaldı. Lakin endişeye mahal yok. Siyasette çare
tükenmez. Ve siyaset aynı zamanda uzlaşma sanatı olduğuna göre,
mutlaka başka çözümler de bulunabilir. Önemli olan millî
meselelerde parti yararını, memleket menfaatinin önüne
koymamaktır…