Yeni Zelanda’daki korkunç
katliam hiç şüphesiz sıradan bir terör eylemi değil. Saldırganın
kimliği ve geçmişi başta olmak üzere bütün ilişkilerinin mercek
altına yatırılması gerekiyor. Aksi hâlde örtbas
ediverirler!..
Maalesef İslâm dünyasına karşı,
yepyeni bir saldırı dalgasının tehlike işaretleri ile yüz yüzeyiz…
Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde, cuma namazı vaktinde, iki
camiye yapılan ve an itibarıyla en az 49 kişinin hayatını
kaybettiği, 20’si ağır 48 kişinin de yaralı olduğu katliam
saldırısında, birbirinin çengeline takılı onlarca soru işareti var.
En başta da, Amerika ve İngiltere cenahından yapılan açıklamalarda,
bu barbarca olayın ‘terör
saldırısı’ olarak tanımlanmaması, en fazla dikkat
çeken noktadır. Özellikle İngiltere’nin bu yaklaşımını çok manidar
buluyorum. Zira dünyada, terör örgütleri hakkında en fazla bilgiye
sahip ülke İngiltere’dir. Hatta şöyle bir ön kabul
vardır: İngiltere topraklarına, kendisinin haberi
olmadan, herhangi bir terör saldırısının yapılması mümkün değildir.
Çünkü bütün terör örgütleri içinde, bu devletin mutlaka haber
unsurları vardır!.. Yeni Zelanda’nın başında,
Kraliçe'nin genel valisi bulunduğuna göre, bir nevi İngiliz toprağı
sayılır… Dolayısıyla İngilizlerin terör ifadesi kullanmamasına
bilhassa dikkat isterim. Bu açıdan ABD’nin yaklaşımını daha az
önemli bulurum. Hele hele Trump’ın şahsi duruşunu daha da az önemli
addederim! Bize nazaran dünyanın en uzak ucunda, son derece sakin
bir atmosferin hüküm sürdüğü küçücük bir ülke olan, Yeni Zelanda
böyle bir tecrübeyi ilk defa yaşıyor. Haberlerde de gördünüz, Bayan
Başbakan açıklama yaparken kapıldığı dehşetten sesi
titriyordu. “Ülke tarihinin en karanlık
günü” tanımlamasını yapması bu bakımdan
doğrudur.
Yeni Zelanda emniyet teşkilatının
terörle mücadele konusundaki bilgi ve tecrübe eksikliği, bu korkunç
saldırıyı maalesef kolaylaştırmıştır. Zira
terörist Brenton Tarrant, böyle bir eylem
yapacağını önceden sosyal medyada duyurduğu hâlde, polis bunu
tespit edip takibe alamamıştır. İki cami arasında 16 dakikalık
mesafe olduğu hâlde, ilk eylem noktasından (Nur Camii), ikincisine
(Linwood Camii) rahatlıkla gidebilmiş ve buradaki cemaate de
saldırabilmiştir. Bundan sonraki süreçte de Yeni Zelanda
emniyetinin bu hadiseyi bütün yönleriyle açığa çıkarabileceği
konusunda ciddi şüpheler var. Bu olayda en büyük desteği yine
İngiltere’den almak durumundadır. İşte bunun için İngilizlerin
tavrı çok çok önemli… Bakalım ne göreceğiz.
Şimdi gelelim terörist Tarrant’ın
manifestosuna… Terörist, Norveç’te 77 kişiyi
öldüren Anders Breivik’ten ilham aldığını
söylüyor. Her ne kadar bu
katliamı, “Avrupa topraklarına yüksek göç oranını
azaltmak için” yaptığını ve “İşgalcilere
topraklarımızı asla ele geçiremeyeceklerini, topraklarımızın bize
ait olduğunu ve beyaz insanlar yaşadıkça da asla ele
geçiremeyeceklerini” göstermek istediğini söylese de,
şarjörlerin ve yeleklerin üzerindeki yazılar çok ama çok daha derin
noktalara uzanıyor. Kısaca belirtmek gerekirse, bu manifesto tam
manasıyla bir "Haçlı Seferi" niyetinin
özetidir. Zira Türkleri Avrupa topraklarından söküp atmaktan,
İstanbul’u tekrar ele geçirip camilerini yıkmaktan ve Ayasofya
Camii'ni minaresiz bırakmaktan dem vuran bu sapık katilin, tek
başına bunları yazabilecek kapasitede olmadığı
açık. Şimdi mühim olan, ona bu rotayı çizen akıl
hocalarının tespit edilmesidir. Öyle bir
tarihî hesaplaşma girişiminde bulunuyor ki, şarjörlerin ve
yeleklerin üzerine, Kosova savaşında Sultan Murad-ı
Hüdavendighâr’ı şehit eden Miloş
Obiliç’ten, Bosna Hersek’te 300 bin Müslümanın
boğazlanmasında başrol oynayan Radovan
Karaciç’e kadar pek çok kişinin isimlerini yazmış..
Osmanlı aleyhine neticelenmiş neredeyse bütün
tarihî olaylara atıfta bulunmuş. Osmanlı esirlerini katleden
ve daha sonra Lala Mustafa Paşa’nın emriyle
idam edilen Antonio Bragadin’den, Osmanlı
Donanmasının imha edildiği Çeşme Deniz Muharebesine… Belgrad
Kuşatmasında Sultan Murad’a karşı direnen Hünyadi
Yanoş’a kadar pek çok tarihî olayı
yazmış...
Treörsit Tarrant, mülteci
girişlerini önlemeye çalıştığı için Donald
Trump’a sempati duyduğunu da söylüyor. Buna karşılık
mültecileri kabul ettiği için, Angela
Merkel’in öldürülmesini istiyor. Onun beyazlara en fazla
zarar veren kişi olduğunu ifade ediyor. Terörist üst
düzey figürleri öldürün diyerek, bu arada
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da doğrudan hedef alıyor. Türkleri tehdit
ediyor ve şayet Boğaz’ın Batı yakasına geçmek isterlerse
öldürüleceklerini zırvalıyor. Ama Türkler, Boğaz’ın Doğu tarafında
yaşayabilirlermiş… Manifestoda böyle daha nice üzerinde düşünülmesi
gereken kısımlar var. Teröristin hedef gösterdiği bir diğer isim
de, “Pakistanlı bir Müslüman” diye
tanımladığı Londra Belediye Başkanı Sadık
Han. Evet, bunca Müslümanın kanına giren bu teröristin tam
olarak kim olduğu ve kimler tarafından ne için kullanıldığını
tespit etmek en önemli mesele olarak önümüzde duruyor.