Dış politikada epey sıcak
bir yaz bizi bekliyor. S-400 konusunda Türkiye ile ABD arasında
mesaj teatisinin olmadığı bir gün yok. Bu arada ABD’nin PYD/YPG
tahkimatı devam ediyor. İdlib ne olacak?
Şayet bir değişiklik olmazsa,
resmî beyanlara göre, temmuz itibarıyla S-400 hava
savunma sisteminin ülkemizde konuşlandırılmaya başlaması söz
konusu. Bu tarih yaklaştıkça, ABD cenahından sistemin Türkiye’ye
gelmesini engellemeye dönük çabalarda da artış var. Hemen her gün
Washington’dan S-400 füzelerini almamamız yolunda telkinler(!)
geliyor. Türkiye de her seferinde, Rusya ile yapılan S-400
anlaşmasının bitmiş bir mesele olduğunu ve bundan geri adım
atılmasının söz konusu olmadığını söyleyerek cevap veriyor. İş
bununla kalsa iyi… Ama ABD, düpedüz yaptırımlar uygulayacağını
ifade ederek, meseleyi başka bir zemine taşıyor. ABD yönetiminin
çeşitli kademelerinde, S-400 sistemini almamız hâlinde; F-35
uçaklarının (Ki, bu uçakların üretiminde proje ortağıyız…) bize
verilmeyeceği ve daha başka yaptırımlara da maruz kalacağımız,
nöbetleşe olarak dillendirildi bugüne kadar. Son olarak da iki
senatör, bu konuda karar alması için Senato’ya teklifte bulundu.
Konuyu Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasına kadar tırmandırmak
isteyen klikler var ve hepsi de kendince ayrı bir faaliyet içinde…
Bu arada kendilerinin ürettiği Patriot füze sistemini almamız için
de, hararetle tavsiyede bulunuyorlar. Meselenin dibinde tabii ki
para var. Lakin sadece para değil, çok daha başka hususlar var.
Türkiye’nin bağımlılıktan kurtulması ve kendi savunmasında ciddi
bir atılım yapma hamlesini boşa çıkarma hedefi esas nokta. Mesela,
Patriot verelim diyorlar, ama bir türlü Türkiye’nin istediği
teknoloji transferine yaklaşmıyorlar. Zaten bu yüzden, Türkiye
S-400 sistemini alma yoluna gitti…
Artık iyice ortaya çıktı. Bu
meseleden dolayı, Amerika ile çok ciddi bir ihtilafa düşeceğiz ve
bunun sonunda, şayet makul bir çözüm bulunamazsa, ilişkilerde büyük
kırılmalar yaşanabilir. Sadece S-400 değil, ABD ile başka konularda
da problem yaşıyoruz. FETÖ meselesi başta olmak üzere, Türkiye’de
ve Amerika’da devam eden davaları (Hakan Atilla-Metin Topuz vb.)
göz önünde bulundurarak, bunların devamında yeni zıtlaşmaların uç
vermesini bekleyebiliriz… Ekonomik alanda da ambargolar ve
uygulamaya konulan yeni gümrük vergileri etrafında, negatif
gelişmeler tabiatıyla baş gösterecektir. Bunlardan daha da
önemlisi, ABD’nin ulusal güvenliğimize doğrudan ve açık tehdit
oluşturan PYD/YPG terör örgütünü modern silahlarla (Kaç bin
tır ve uçak dolusu silah ve mühimmat gönderdiği malum!)
donatarak, yanı başımızda bir terör koridoru oluşturmaya ve
devamında Kuzey Irak misali siyasi
‘entite’ler meydana getirmeye kararlı görünüyor.
Amerika ile ilişkilerimizde, hâlihazırda en sancılı mesele de budur
esasen. Çünkü bu ihtilaf doğrudan Türkiye’nin beka meselesine
taalluk ediyor!.. Acaba, daha yeni Basra Körfezi'ne gönderilen uçak
gemisi ve taarruz gücü, sadece İran’a gözdağı vermek için midir?
Türkiye’nin Fırat’ın batısı ve doğusunda yuvalanmış terör
örgütlerine yönelik, muhtemel bir harekâtını önlemek için ne gibi
senaryolar olabilir sizce? İşte tam burada durup bir düşünmek icap
ediyor…
ABD’nin başında Donald Trump,
güvenlik danışmanı olarak John Bolton gibi bir kovboy ve Dışişleri
koltuğunda da Pompeo tipinde bir kişi oturuyorsa, bu ülke ile baş
gösteren problemlerin çözülmesinde büyük zorluklar yaşanacak
demektir. Bunun en bariz delili de İran’dır!.. Pompeo, Putin’le
İran meselesini görüştükten sonra, Rusya
liderinin “Biz her yangını söndürmeye koşacak itfaiye
değiliz…” gibi bir cümle sarf etmesi ne anlama
geliyor? Acaba Suriye ve İran konusunda, ABD ile Rusya hangi
konularda uzlaşma sağladı? Zira sızan bilgilere göre, iki taraf
arasında önemli uzlaşmalar sağlanmış ancak bu hususlar (en azından
şimdilik) açıklanmayacakmış! İran’ın Suriye’deki varlığı konusunda
ABD ile Rusya arasında görüş farkını gidermek zor olmasa gerek… Tam
bu noktada, İdlib’de son günlerde Suriye rejiminin yaptığı
saldırıların temelinde ne yatıyor? Rusya’nın haberi ve onayı
olmadan Beşar Esad böyle bir atraksiyonda bulunabilir mi? Mevlüt
Çavuşoğlu’nun “Bu saldırılar Astana Ruhuna zara
verir…” açıklamasının, satır aralarında ne gibi
mesajlar var?
Rusya ile çok önemli işler
yapıyoruz. Nükleer santral inşası, S-400 savunma sistemini almamız
vs. Acaba ilişkilerdeki pozitif havanın devamlı olmasını sağlamak
için, Rusya nasıl bir strateji izler? ABD’nin S-400 konusundaki
menfi tavrı ve giderek artan baskıları karşısında bir tedbir alma
gereği duyar mı? Sadece bir soru!..
Şayet bir değişiklik olmazsa,
resmî beyanlara göre, temmuz itibarıyla S-400 hava
savunma sisteminin ülkemizde konuşlandırılmaya başlaması söz
konusu. Bu tarih yaklaştıkça, ABD cenahından sistemin Türkiye’ye
gelmesini engellemeye dönük çabalarda da artış var. Hemen her gün
Washington’dan S-400 füzelerini almamamız yolunda telkinler(!)
geliyor. Türkiye de her seferinde, Rusya ile yapılan S-400
anlaşmasının bitmiş bir mesele olduğunu ve bundan geri adım
atılmasının söz konusu olmadığını söyleyerek cevap veriyor. İş
bununla kalsa iyi… Ama ABD, düpedüz yaptırımlar uygulayacağını
ifade ederek, meseleyi başka bir zemine taşıyor. ABD yönetiminin
çeşitli kademelerinde, S-400 sistemini almamız hâlinde; F-35
uçaklarının (Ki, bu uçakların üretiminde proje ortağıyız…) bize
verilmeyeceği ve daha başka yaptırımlara da maruz kalacağımız,
nöbetleşe olarak dillendirildi bugüne kadar. Son olarak da iki
senatör, bu konuda karar alması için Senato’ya teklifte bulundu.
Konuyu Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasına kadar tırmandırmak
isteyen klikler var ve hepsi de kendince ayrı bir faaliyet içinde…
Bu arada kendilerinin ürettiği Patriot füze sistemini almamız için
de, hararetle tavsiyede bulunuyorlar. Meselenin dibinde tabii ki
para var. Lakin sadece para değil, çok daha başka hususlar var.
Türkiye’nin bağımlılıktan kurtulması ve kendi savunmasında ciddi
bir atılım yapma hamlesini boşa çıkarma hedefi esas nokta. Mesela,
Patriot verelim diyorlar, ama bir türlü Türkiye’nin istediği
teknoloji transferine yaklaşmıyorlar. Zaten bu yüzden, Türkiye
S-400 sistemini alma yoluna gitti…
Artık iyice ortaya çıktı. Bu
meseleden dolayı, Amerika ile çok ciddi bir ihtilafa düşeceğiz ve
bunun sonunda, şayet makul bir çözüm bulunamazsa, ilişkilerde büyük
kırılmalar yaşanabilir. Sadece S-400 değil, ABD ile başka konularda
da problem yaşıyoruz. FETÖ meselesi başta olmak üzere, Türkiye’de
ve Amerika’da devam eden davaları (Hakan Atilla-Metin Topuz vb.)
göz önünde bulundurarak, bunların devamında yeni zıtlaşmaların uç
vermesini bekleyebiliriz… Ekonomik alanda da ambargolar ve
uygulamaya konulan yeni gümrük vergileri etrafında, negatif
gelişmeler tabiatıyla baş gösterecektir. Bunlardan daha da
önemlisi, ABD’nin ulusal güvenliğimize doğrudan ve açık tehdit
oluşturan PYD/YPG terör örgütünü modern silahlarla (Kaç bin
tır ve uçak dolusu silah ve mühimmat gönderdiği malum!)
donatarak, yanı başımızda bir terör koridoru oluşturmaya ve
devamında Kuzey Irak misali siyasi
‘entite’ler meydana getirmeye kararlı görünüyor.
Amerika ile ilişkilerimizde, hâlihazırda en sancılı mesele de budur
esasen. Çünkü bu ihtilaf doğrudan Türkiye’nin beka meselesine
taalluk ediyor!.. Acaba, daha yeni Basra Körfezi'ne gönderilen uçak
gemisi ve taarruz gücü, sadece İran’a gözdağı vermek için midir?
Türkiye’nin Fırat’ın batısı ve doğusunda yuvalanmış terör
örgütlerine yönelik, muhtemel bir harekâtını önlemek için ne gibi
senaryolar olabilir sizce? İşte tam burada durup bir düşünmek icap
ediyor…