Cumhurbaşkanı Erdoğan, DAEŞ terör örgütü için bu benzetmeyi
yaptı. Şimdi asıl mesele şudur: Bu hançeri kim/kimler bağrımıza
sapladı? Ve bu hançeri en az hasarla/zararla nasıl
çıkarabiliriz?
Tam da bayrama girerken, İslam dünyası için çok büyük kıymet ifade
eden iki şehirde, ürkütücü boyutta terör saldırıları cereyan etti.
İki yüz küsur kişinin hayatını kaybettiği Bağdat’taki bombalı
saldırılara bir önceki yazıda işaret etmiştik. Bağdat için böyle
feci olaylar, maalesef yıllardan beri sık tekerrür eden bir durum.
Ancak Müslümanlar nazarında, en kıymetli ikinci şehir mesabesinde
olan Medine-i Münevvere’deki terörist saldırı, hakikaten şok
ediciydi. Peygamber efendimiz ‘Sallallahu aleyhi vesellem’in kabr-i
şerifinin bulunduğu Mescid-i Nebevi’nin içine girerek orada ibadet
eden Müslümanları katletmeyi kafasına koymuş olan azılı terörist,
neyse ki maksadına ulaşamadı. Lakin Mescide yakın mesafede
kendisini patlatarak, başka insanların ölümüne de sebep oldu…
Medine ve Bağdat’taki menfur saldırıların atındaki imza aynı
karanlık terör örgütünü işaret ediyordu. DAEŞ… Mescid-i Nebevi’yi
doğrudan hedef alan saldırının çapından daha ziyade, tutuşturduğu
fitne ateşinin mahiyeti açısından çok dikkat çekici. Bu saldırı,
Haricî karakterli terör örgütünün nereleri ve İslam Dünyası
aleyhine neleri hedef aldığını çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.
Tarihe baktığımız zaman, bu türden örgütlerin, dini veya siyasi
kisve içinde, geçmişte de İslam düşmanı devletlerin büyük
desteğiyle en kutsal şehirlere, mekânlara ölümcül saldırılar
yaptığını görüyoruz. 19. Asrın başında, Vehhabî akımlar, Arabistan
çöllerindeki siyasi müttefikleriyle birlikte Ehl-i sünnet
Müslümanların oluk oluk kanlarını akıttı.