Başkalarına çamur atmayı
itiyat hâline getiren saplantılı tiplerden olabildiğince uzak
durmak gerekir. Sabahattin Önkibar böyle bir tip. Kendi
bataklığında debelenirken, etrafa hep zifos sıçratmaya
çalışıyor…
Sevgili okuyucularımız, geçen
perşembe günkü (31 Ocak) yazımızda, Sabahattin Önkibar adlı
kişinin, İhlas Yayın Grubu’na karşı ısrarla sürdürdüğü karalama,
yalan ve iftira faaliyetlerine dikkat çekmiş, böyle bir kin ve
düşmanlığın, sebebini sormuştuk. Sahi, neydi adamdaki bu kuyruk
acısı? Uzun yıllar ekmeğini yediği bir müesseseye karşı, körü
körüne düşmanlığın, ancak hastalıklı bir ruh hâlinin sonucu
olabileceğine işaret etmiştik. O yazıda sorduğumuz soruların
altında ezilen Önkibar, içine düştüğü berbat durumun öfke ve
utancıyla kudurmuş durumda. Bu yüzden de Don Kişot gibi, yel
değirmenleriyle savaşıyor… Büyük sıkıntısı var ve düştüğü feci
durumdan kurtulmaya çalışıyor. Çünkü para karşılığı, İhlas
müessesesine ve onun sahiplerine, iftiralarla; yalan – dolanla
saldıran bu kişiyi, bedeli olan o kirli parayı nerede ve nasıl
teslim aldığını, sosyal medyadaki konuşmalarıyla, delilli ispatlı
suçüstü yaptık!.. Ama o, hâlâ kendi kendisini kandırarak,
WhatsApp’a kapalı bir telefona konum atılamayacağı nakaratını yazıp
duruyor. Oysa bizzat WhatsApp üzerinden yaptığı haberleşmenin,
kendi telefonu değil, Hollanda kayıtlı bir “patates hattan”
gerçekleştiğini haberde özellikle belirtmiştik. Adı geçen kişi bunu
görmek istemiyor tabii. Çünkü verecek cevap bulamıyor. Lakin
mahkeme safhasında, bütün deliller ortaya döküldüğünde, bu
inkârının hiç işe yaramadığını ister istemez o da
kabullenecek…
Ha, madem bizi mahkemeye vermiş,
o hâlde yargı mercilerinin yapacağı tahkikat neticesinde, ortaya
çıkacak durumu hep beraber göreceğiz değil mi? Peki, o zaman bu
telaş neden? Karakteri gibi ağzı da bozuk olan Önkibar, bir
zamanlar önünde ceketini ilikleyip sekiz kat olduğu eski patronuna,
çok çirkin, seviyesiz ve terbiyesiz bir üslupla saldırmaya devam
ediyor. Öteden beri tekrarlayıp durduğu yalan ve iftiralarla, güya
üste çıkmaya çalışıyor. Ne var ki, kendi eliyle oluşturduğu
bataklıkta debelendikçe batıyor. Hırsızlık, arsızlık ve
sahtekârlığın alnına bir kara leke gibi yapıştığı kişinin hâli,
başka türlü olamazdı zaten… Gazetemizin bugünkü haberinde, bu
yalancı ve müfteri Önkibar’ın geçmişinin, ne kadar temiz(!)
olduğunu okuyacaksınız. Bakalım kesinleşmiş mahkeme hükmüne ve
şahsın bu cezayı çekmiş olmasına rağmen ne diyecek, bu rezaleti
nasıl savunacak? Adı geçen kişinin geçmişte ne haltlar işlediğini
kısmen gazetemizde yayınladık. Ama takdir edersiniz ki, her bir
olay için kesinleşmiş mahkeme kararı da mevcut olamaz. Karalama
yazılarında, ilgili – ilgisiz şahısların ismini güya ispat için
yazıp duruyor. Biz bu şekilde üçüncü şahısların adını çalakalem
yazmayız. Çünkü hukuki değil. Ama kendileri konuşan olursa, onların
beyanlarına elbette yer veririz. Mesela eski çalışanlarımızdan
Metin Özer… Bay Önkibar’ın, Metin Özer’e olan amansız düşmanlığının
sebebi belli. Çünkü onun sahtekârlıklarını ifşa etmişti. Mesela;
işret sofralarında içtiği rakının parasını temsil giderleri diye
faturalandırdığını, belgeleriyle ispat edip yönetime
bildirmişti…
Kıymetli okuyucularımız, on
sekiz seneden beri, S. Önkibar adlı şahsın ne yüzünü gördüm ne de
sesini duydum. Doğrusu hiç de istemem. Fakat İhlas müessesemize
sürekli saldırdığı için, kurum adına bir cevap verme zarureti hasıl
oldu. Bu arada belirtmeliyim ki, her seferinde ona cevap
vermek niyetinde de değilim. Zira buna değmez gerçekten. O kendi
sefil bataklığında çırpınsın dursun… Gelgelelim tek ayak üstünde
rahatlıkla kırk tane yalan söyleyebilen bu şahıs, yazısında beni de
hedef alıyor. Ama cahilce ve seviyesiz biçimde!.. Benim için bir de
lakap uydurmuş. “Pötürgeli İsmail.” Pütürge ilçesinin ismini bile
yanlış yazıyor zavallı… Evet, Malatyalı ve Pütürgeli olmakla her
zaman iftihar ederim. Ama benim böyle bir lakabım hiç olmadı. Bu
bir. İkincisi, ne alakası varsa benim Kürt kökenli olduğumu ima
etmiş. Bu da cehaletinin eseri… Çünkü ben Kürt değil, özbeöz
Türkmen’im. Kaldı ki Kürt olsam da bir şey fark etmez. Ama
doğrusunu araştırmadan çalakalem yazmış. Aşiretimiz belli, devlet
arşivlerinde mevcut en az üç yüz yıllık soy kökenimiz belli… Fakat
bu vatandaşın kafası bu kadarına basmaz. Lakin ispiyonculukta
üstüne yoktur. Bu Kürtlük yalanını, 28 Şubat döneminde aleyhimde
bir delilmiş gibi kullanıp, beni ve rahmetli Yalçın Özer’i,
Genelkurmay’a şikâyet etmişti… Anlayın nasıl bir tiple karşı
karşıya olduğumuzu! Şimdi bir de utanmadan bana kul hakkından
bahsediyor. Bre gafil, kul hakkının asıl tahakkuk edeceği yer öbür
dünya. Bu dünyada istediğin kadar yalan söyleyip, iftira ve çamur
atabilirsin. Ama unutma ki, bütün bunlar şerefsizlik ve namertliğin
ta kendisidir. Bu yüzden diyorum ki, o bozuk ağzın ve kiralık
kaleminle, bana yaptığın hakaretleri aynen sana iade ediyorum.
Şerefsizlik ve namertlik senin üzerine cuk oturuyor. Nokta!