Erdoğan birilerinin
dikkatini çekmeye çalışıyor; “Paris yanıyor, ancak dünya sessiz…”
Sarı Yeleklilerin eylemi altında yatan sebepler önemli. Fakat önce
Turuncu Devrimin yansımalarına bakmak
gerekiyor…
Belki de bazılarınız unuttu. Onun
için Ukrayna’da Kerç Boğazı'nda yaşanan sıcak olayların kökenindeki
Turuncu Devrim’i kısaca hatırlayalım. Hatta onun azıcık öncesine
uzanalım. Eylül 2001’deki terör saldırılarını bahane
ederek, “Yeni Bir Amerikan
Yüzyılı” projesi çerçevesinde, ta Kırgızistan’a kadar
uzanan devrimler zincirinin bugüne kadar hangi etki-tepkilere yol
açtığına kısaca bakalım. Hani 2004 yılında
Ukrayna’da, “Turuncu Devrim” diye
tanımlanan ve ülkeyi Rus etkisinden uzaklaştırıp Batı’ya
yaklaştırmaya, hatta NATO’ya üye yapmaya dönük sürecin başlangıcı.
Batı Yanlısı Yuşçenko’nun yüzde elli oy alarak iktidara gelmesi vd.
Ne var ki, yalnızca altı sene sonra durum tersine dönecek ve aynı
Yuşçenko ancak yüzde 5 (yazıyla yüzde beş) oy alabilecekti. Rakibi,
Rus Yanlısı ve Doğu Ukraynalı iş adamlarının temsilcisi Yanukoviç
seçimi kazanacaktı… Rusya kendisinin imparatorluk iddiasıyla
göbekten bağlı Ukrayna Meselesinde, ABD ve AB’nin öyle başına
buyruk kararlar alması, politikalar geliştirmesini tabii ki
seyretmeyecekti!.. Daha da devamını getirdi. 2014 yılında, bütün
dünyanın şaşkın bakışları arasında Ukrayna’ya silahlı müdahalede
bulundu, Kırım'ı önce işgal sonra ilhak etti. Peki, ABD ve AB ne
yaptı? Sadece ekonomik ambargo uygulayabildi. Zira BMGK’da
daimî üye olan Rusya aleyhine bir karar çıkarması mümkün
değildi. O vakit AB Dönem Başkanı olan Fransa ve Almanya ve İtalya
ve İspanya, Rusya ile olan önemli ekonomik ilişkilerini riske
atacak radikal adım atmak konusunda net bir şekilde kararsız ve
etkisiz kaldı. Rusya’nın bu apansız hamlesi karşısında Batı Dünyası
resmen havlu atmak zorunda kalmıştı.
Aslında Rusya, kendisi ile şaka
yapılamayacağını daha önce de göstermişti. Nerede? Gürcistan’da…
Gürcistan’da da ABD desteğinde bir “Gül
Devrimi” yapılmıştı hani… ABD’ye sadakat yemini etmiş
Mihail Saakaşvili isimli bir kişiyi, 2001 yılında; sokak
gösterileri eşliğinde elinde kırmızı güllerle, bir zamanlar
SSCB’nin Dışişleri Bakanı olan Şevarnadze’nin yerine Başkanlık
koltuğuna oturtmuşlardı… Rusya arka bahçesinde böyle iş
pişirilmesine göz yumar mıydı? Zinhar… Nitekim beş sene sonra, 2008
yılında; Güney Osetya’ya bağımsızlık ilan ettirerek ve Gürcistan’ı
tuzağa düşürerek, bu ülkeye bir anda tanklarıyla toplarıyla daldı
ve dünyayı şaşkına çevirdi… Batı Dünyası yine sadece protestolarla
ve diplomatik açıklamalarla işi idare etti. Fakat günün sonunda
Rusya Güney Osetya ve daha önce bağımsızlık ilan etmiş olan
Abhazya’yı tanıyan ülke oldu!.. Şimdi küçücük Gürcistan
topraklarında iki tane
daha “bağımsız” devlet var… Evet,
gelelim son olaylara. Rusya Kırım’ı ilhak ettikten sonra, Batı’nın
Ukrayna üzerinde oynamaya devam etmesi hâlinde neler yapabileceğini
sık sık ihsas ediyordu. Azak Denizini Kara Deniz’e bağlayan Kerç
Boğazı'ndan geçmeye kalkan (Kerç Kırım’ın en doğu ucunda yer alan
tarihî bir şehirdir) üç tane Ukrayna Savaş Gemisine müdahale
etti. Altı askeri de yaraladı… Hadise çok ciddi. Dün BMGK toplandı
ama beklendiği üzere herhangi bir karar alması mümkün değildi. Zira
Rusya’nın veto yetkisi ortada…
Rusya’nın son olayda Batı’yı
suçlayıp “Türk Akımı projesini sabote etmeye
çalışıyorlar…” beyanı aslında zihinleri karıştırmaya
dönük bir çıkış… Trump, Suudi Arabistan’a petrol fiyatlarını
düşüren politikalarından dolayı teşekkür üstüne teşekkür ederken,
güya hedefe İran’ı koyuyor. Ama ekonomisi büyük oranda petrole
dayalı olan Rusya’nın da ne kadar zarar gördüğünü, üstelik
ambargolarla bunalmışken ne kadar köşeye sıkıştığını herkes
görmüyor mu? Peki Rusya’nın buna tepkisi hesaplanmıyor mu?.. Özetle
her şey aslında açıkça ortada. Küresel güç ve nüfuz mücadeleleri
her dönem bir şekilde patlak veriyor. ABD’nin Gürcistan, Ukrayna ve
daha sonra Kırgızistan’da (2005 ve 2010 karşı devrim) sahnelediği
Gül Devrimleri birer birer karşı devrimlerle bertaraf edildi.
Kafkaslarda, Orta Asya’da ve Doğu Avrupa’da Rusya’yı sıkıştıracak
hamlelere karşı tahminlerin ötesinde sert ve kararlı tepki verildi.
Bu son hadisenin daha epey yankıları olacak şüphesiz…
Gelelim Paris’e ve Sarı
Yeleklilere… Sarı Yeleklilerin tam olarak ne olduğu henüz tespit
edilmiş değil. Kimisi tabanın öfkesi ve hareketi, kimisi orta
sınıfın isyanı diye tarif ediyor. Ama belli ki bir birikimin
sonucu… Herhâlde Sarı Yelekliler bir günde ortaya çıkmadı. Ama
akaryakıta konulan ek vergi bardağı taşıran son damla oldu. Hayli
tehlikeli görünüyor. Macron orantısız güç kullan güvenli
kuvvetlerine teşekkür ediyor. Fakat bu teşekkürün öfkeleri
kabarttığı da muhakkak! İlk sonuçlar da bunu teyit ediyor. İki
ölü, 756 yaralı… Ve yedi yüz civarında gözaltı. Bakalım
devamı nasıl gelecek. Paris daha fazla yanacak
mı?..