Hani derler ya, en son
söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; Madem Amerika “Ya F-35 ya
S-400…” dayatmasını yapıyor. Ve biz de, başından beri S-400
meselesi bitmiştir. Geri dönüşü yok diyoruz…
1960’larda Türkiye, savunma
sanayii alanında fena hâlde ABD’ye bağımlı idi… 2000’li yıllara
kadar, bu bağımlılık yüzde 77 gibi çok yüksek mertebede devam etti.
Bugün durum çok başka… 1964’te Türkiye yeterince çıkarma gemileri
bulunmadığı için, Kıbrıs’ta; Makarios yönetiminin Türklere yaptığı
zulüm ve baskılara karşılık, etkili bir müdahalede bulunamıyordu!
Rumlar giderek gemi azıya alınca yani bıçak kemiğe dayanınca,
Türkiye bir şekilde Yavru Vatan’da yaşanan acılara son vermek için,
askerî müdahale hazırlıkları yapmaya başladı. İşte tam bu
sıralarda, dönemin ABD Başkanı Johnson’un o mahut mektubu geldi.
Mektubun üslubu “Üslûb-i beyan ayniyle insandır” sözündeki gerçeği
yansıtıyordu. Anlayacağınız, kabalığıyla temayüz etmiş Johnson’un
kişiliğini yansıtan, diplomatik nezaketten yoksun küstahça bir
muhtevaya sahipti. Şüphesiz çok büyük tepki çekti, o kadar ki,
devrin Başbakan’ı İsmet İnönü, verdiği karşı cevapta, amiyane
tabiriyle bir nevi rest çekmiş ve “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye
de içinde yerini alır…” diyerek, gerekirse Amerika ile bağların
koparılabileceğini ifade etmişti. Gelgelelim o mektupta işaret
edilen cinsten, tümüyle bir kopma olmadı. Daha sonraki yıllarda,
ABD cenahından yansıyan müttefikliğe aykırı birçok davranış ve
tutuma (Ambargolar, haşhaş ekimi yasağı, Muavenet olayı,
askerlerimizin kafasına çuval geçirilmesi vs.) rağmen, ikili ve çok
taraflı ilişkiler devam etti… Tabiatıyla 1960, 70 ve 80’li yıllar
Soğuk Savaş’ın hüküm sürdüğü, dünyanın temel olarak iki bloklu
yapıda devam ettiği yıllardı. Ülkemize yönelik tehditlerin mahiyeti
de farklı idi. Kısacası, ABD’nin yanlış ve kaba davranışlarına
katlanmanın gerekçeleri vardı.
Bugün çok daha farklı bir dünya
söz konusu… İki kutuplu değil, henüz tam şekillenmemiş olmakla
birlikte çok kutuplu bir düzen kuruluyor. Ve ABD, yakın geçmişte
sahip olduğu hegemonik gücünü de kaybetmiş durumda. Burada
detaylara girmeyeceğiz, ama şu kadarını belirtelim ki, ABD’nin
rakipleri, giderek sahayı kendisine daraltıyorlar. ABD’nin son
zamanlardaki agresif politikaları da bu gelişmelerden
kaynaklanıyor. Yani birdenbire her alanda köşeye sıkışmamak için,
mevcut avantajlarını ve gücünü kullanarak, karşı tarafı durdurmaya,
yavaşlatmaya çalışıyor… Bu hususun altını çizelim. 1960’lardaki
durumun aksine, bugün Türkiye kendi millî silahlarıyla sınır ötesi
harekâtları gerçekleştirebiliyor. Son yıllardaki ciddi hamlelerle,
Türkiye savunma sanayiinde kendi kendine yeterliliği, ulusal
güvenlik açısından çok önemli ve olumlu bir seviyeye çıkarmış
bulunmaktadır. Önümüzdeki on – on beş yıl içerisinde, Türkiye millî
harp sanayii alanında, dünyada sayılı ülkeler arasına girecektir. O
zaman şimdilerde mesele olarak önümüzde duran pek çok şey, çözüme
kavuşmuş olacaktır. Mesela; Türkiye kendi savaş uçağını da, pekâlâ
hizmete sokmuş olabilecektir. Şunu unutmayalım, savunma sanayiinde
en ileri durumda ola devletler dahi, başka ülkelerle iş birliğine
devam etme ihtiyacındadır. Örnek verecek olursak, bugünlerde ismini
çok duyduğumuz F- 35 uçakları dokuz ayrı ülkenin iştirak ettiği
ortak bir projedir. Ve Türkiye bu uçağın 900 küsur parçasını
üretmektedir…
Şimdi gelelim aktüel meseleye…
ABD Savunma Bakanı’nın vekili Shanahan’ın Hulûsi Akar’a gönderdiği
mektup, çok rahatsız edici. Sayın Akar’ın nazik ifadesiyle
“Müttefiklik ruhuna aykırı olduğu ilk andan itibaren tespit edilen”
bir muhtevada. Ve buna karşı gerekli cevabın hazırlanmakta olduğu
da Bakan tarafından ifade ediliyor. Hazırlanan cevabın hangi tonda
olacağını, açıklandığında göreceğiz. Bu meselenin bir tarafı… Asıl
önemli olan, Türkiye’nin bundan sonra ABD ile ilişkiler konusunda
çizeceği rotadır. Amerika Türkiye’ye apaçık bir dayatmada
bulunuyor. “Ya S- 400 ya F- 35…” diyor. Türkiye S – 400 alımına
karar vermeden önce, Amerikan hava savunma sistemi olan Patriot
füzelerini almak istedi. Lakin ABD, bir türlü Türkiye’nin
beklentilerini karşılamaya yanaşmadı. Ve bu sebeple de Türkiye,
Patriot sistemini almaktan vazgeçti. Bunun yerine S – 400 savunma
sistemini almaya karar verdi ve aldı. Türkiye’nin defalarca en üst
seviyeden teyit ettiği üzere, S – 400 meselesi bitmiş bir konudur.
Yani geri adım söz konusu değildir. Şayet bu sebeple F- 35 uçakları
bize verilmeyecekse, dünyanın sonu değil. Tıpkı Patriot gibi,
F-35’in alternatifleri de pekâlâ vardır. Yani Türkiye F- 35’lere
mahkûm değildir. Alternatiflerin ne olduğu, F- 35 konusu neticeye
bağlandığında konuşulur. Merak etmeyiniz!