Evet, sandık başına tam beş gün
kaldı. Vatandaşın ortaya koyacağı iradesiyle, neticeyi
belirleyeceği büyük güne… Artık lâf-u güzafın değil, yalnızca
gerçeklerin hüküm ifade edeceği gün…
24 Haziran’a giden süreçte de,
öteden beri, aşina olduğumuz durumlar bir bir tekerrür etti. Şöyle
ki, siyaset erbabının ekseriyeti, ölçülü ve inandırıcı olup
olmadığına bakmaksızın, bir kısmını kendilerinin dahi hemen
unuttukları sayısız vaatlerde bulundular. Ne de olsa, Türk halkının
endazesiz vaatleri dinlemeye alışık olduğunu düşündüler herhâlde!..
Öyle ya, seçim vaatlerinin gerçekçi olup olmadığına dair irdeleme,
meydanlarda değil sandıklarda yapılıyor. Demek ki seçim gününe
kadar, rahatlıkla yararlanacakları bir opsiyon var… Şu hâlde, en
gerçekçi politikacıların bile bir miktar limitleri aşma bahanesi
olabilirdi… “Yalandan kim ölmüş
ki…” deyişi, bizim kültürümüzde de var ne yazık ki!
Seçim vaatlerinin kaynağı ve karşılığı var mı, yok mu bu sonraki
mesele. Öncelikle birilerinin günü kurtarması lazım… Kaldı ki,
şimdiye kadar kimse seçim vaatlerinden dolayı doğru dürüst hesaba
çekilmedi. Vaka bir kısmının hesabı seçim sandıklarında kesildi,
ama bazıları da aradan kaynadı gitti. Unutmayalım bu memlekette,
seçim meydanlarında döner ekmek dağıtıp (üstelik lokanta
faturalarını da ödemeden…) yüzde 7,2 gibi oy alarak, siyasi
dengeleri değiştirebilen partiler bile boy gösterdi. Yani dememiz o
ki, necip Türk milletinin; siyasi vaatlerin altının dolu olup
olmadığı konusunda, belli ölçüde bir değerlendirme kabiliyeti
bulunsa da tamamını zapt etmesi mümkün değil.
Demektir ki, 24 Haziran’a
giderken yapılan vaatlerin bir kısmı yine havada kalacak. Ve fakat
buna rağmen, vaatlere kanan vatandaşlar da olabilecektir… Bu da
seçim sonrası dönem için memleket hesabına pek olumlu bir tablo
oluşturmayacaktır. Şayet verilen oylar yanlış hesaba postalanmışsa,
ülkenin enerjisi doğru istikamete sevk edilmemiş demektir! Şu hâlde
vatandaşlarımız siyasileri dinlerken bütün bu incelikleri
hesaplamak durumundadır. İkinci husus, daha önce de bu köşede ele
aldığımız üzere, siyasi üslubun, zaman zaman kalitenin iyice ayağa
düşmesi pahasına sertliği… Nedense siyasetçilerimiz karşılıklı ağız
dalaşına girmeden, birbirlerine hakaret etmeden konuları anlatma
becerisini ortaya koyamıyor! İlle bir gerilime ihtiyaç duyuyorlar.
Halkın sağduyusu sayesinde, bu gerilimin olaylara sebep olması
önlenebiliyor. Bu şüphesiz çok iyi bir şey… Urfa Suruç’taki müessif
olay (Dört kişinin hayatını kaybettiği bu hadise bütün yönleriyle
incelenip ortaya konmalı ve halka da yeterli bilgi verilmelidir.
Aksi hâlde fısıltı gazetesiyle yalan yanlış üfürmelerin önüne
geçilemez.) hâricinde, şimdiye kadar bir hadisenin olmaması en
büyük tesellimiz. Ancak herkesin her vesileyle atıf yaptığı
demokrasi tecrübemiz ve hoşgörü kültürümüzün karşılığı da, esas
boyutlarıyla kendini göstermelidir. Yani birbirimizi ve en çok da
kendimizi kandırmaya daha fazla teşne olmayalım!.. Bize yakışan
durum yalansız, dolansız, palavraya ihtiyaç duymadan, seviyeli ve
mantıklı bir seçim iklimi oluşturmaktır. Buna hakikaten ihtiyacımız
var.
Gerçekleri tahrif ederek veya
üstünü örtüp gözlerden kaçırarak, bir yere varamayız. Bilindiği
üzere, gerçekler er veya geç, ama mutlaka bir gün ortaya çıkar. Bu
noktada kamuoyu araştırma şirketlerinin de yaptıkları çalışmalar ve
eklemlendikleri propaganda çalışmaları kendi zemininde
irdelenecektir. Aynı şekilde kalemiyle-kelamıyla, güya toplumu
aydınlatma vazifesini üstlenmiş kimi gazeteci, yazar-çizer takımı
ve dahi kerameti kendinden menkul uzmanların sicilleri de, halkımız
tarafından mutlaka verilecektir. Esen rüzgâra göre yelken açan bu
arkadaşların bir kısmının, bugün bulundukları pozisyonlarda
yarınlara dönük hesaplar yaptığını ve icabında mevzi değiştirmek
için hazırlıklara başladığını da belirtelim… Bu noktada, en çok da
kraldan fazla kralcılık yapanlara dikkat etmeniz gerektiğini
naçizane hatırlatalım. Tıpkı endazesiz seçim vaatlerinde bulunan
siyasetçiler gibi, gazeteciliğin ötesinde tetikçilik yapmaya meyyal
bu türden medya leşkerlerinin de bugüne dek yazdıkları ve
söyledikleriyle, toplum tarafından adamakıllı hesaba
çekilmelerinin, hukuken ne yazık ki mümkün olmadığını ifade edelim.
Bu bilindiği içindir ki, bahsini ettiğimiz medya leşkerleri, âdeta
freni boşalmışçasına tozu dumana katmaya devam ediyor. Böyle olunca
da objektif ve seviyeli yayıncılık vs. hak getire!.. TV
ekranlarında boy gösteren ve her konuda hiç zorlanmadan(!) ahkâm
kesen bu arkadaşların siyasete eklemlenme çabaları evlere şenlik…
Sektör adına elbette sıkıntılı bir durum!
Öyle görünüyor ki, 24 Haziran’da
seçim sandıklarından çıkacak neticelerle beraber, çok iddialı
biçimde siyaset meydanına giriş yapan ve bu konuda burunlarından
kıl aldırmayan bazı isimler gibi, bir kısım medya mensubu da
hâlihazırdaki konumunu muhafaza etmekte epeyce zora
düşecektir. Yani anlayacağınız siyaset dengelerindeki
değişimler medya sektörüne de etkili şekilde
yansıyacaktır. Bunu şimdiden duyurmuş olalım! Her
şeye rağmen, 24 Haziran seçimlerinin arzu ettiğimiz ve beklediğimiz
olgunluk içinde geçmesi için, yine en büyük katkının halkımız
tarafından ortaya konulacağına inancımız tamdır. Zira geçmişte de
milletimiz böyle sınavlardan hep başarıyla çıkmıştır.