Bağımsızlığını kazandığı
1956 yılından bu tarafa gün yüzü görmeyen ve iki büyük iç savaş
geçirdikten sonra ikiye bölünen Sudan, şimdi bir kez daha
parçalanmanın eşiğinde… Sömürgecilerin müdahalesi hiç
bitmiyor!
İç dinamikleri ve bağımsızlığa
giden yoldaki serüvenleri epey farklı olsa da, “Arap
Baharı"nı erken (1990’larda) yaşayan Cezayir ile bu
sözde baharı gecikmeli olarak tanışmakta olan Sudan, son zamanlarda
benzer olayların etkisinde… Cezayir’de, yarı felçli Abdülaziz
Buteflika’nın beşinci defa cumhurbaşkanlığına aday olmasına isyan
eden halk, büyük nümayişler sonucunda maksadına kısmen ulaştı
diyebiliriz. Buteflika adaylıktan vazgeçti, bu da yetmedi. Ordunun
da tazyiki ile başkanlıktan da çekildi. Cezayir 90 gün sonra
seçimlere gidecek. Bakalım bu seçim sürecinde neler yaşanacak? On
yıllardır ordunun vesayeti altındaki bu ülkede, gerçekten halkın
beklentilerini karşılayacak kapasitede bir kişi aday olup
seçilebilecek mi? Şimdilik sokak gösterilerinin nispeten sakin
geçmiş olması ve kan dökülmemesi, Cezayir’in geleceği için bir ümit
ışığı olarak algılanabilir. Fakat halk normal bir sivil düzenin
getirileceğinden pek emin olmadığı için, seçim ilanına rağmen,
gösterileri tamamen sona erdirmedi ve ordunun vesayetini en azından
geriletmek için direniyor…
Sudan’da da, aylardan
beri Ömer el-Beşir’in 2020 seçimlerinde
tekrar aday olmaması için yoğun gösteriler yapılıyordu. İçerideki
kırılgan siyasi yapı, etnik ayrışma, ekonomik zorluklar, ambargo ve
dış müdahalelere karşı zaafları bulunan Sudan, esasen
bağımsızlığına kavuştuğu 1956 yılından beri gün yüzü
görmedi. Henüz tam bağımsızlığını bile kazanamamış
olduğu 1955 yılında başlayan birinci iç savaşla yüz yüze kaldı ve
17 sene bu felaketle yatıp kalktı. Sudan tam bağımsızlığına
kavuştuktan iki sene sonra, 1958’de ilk askerî darbeyi yaşadı.
Yönetime el koyan General Abbud, özellikle
ülkenin güneyinde çok faal olan misyoner teşkilatlarının önünü
kesmeye çalıştı, ama bunu başarması pek mümkün olmadı. 1964’te
yerini sivil idareye bıraktı. Tam beş sene sonra, 1969’da, bu defa
ikinci askeri darbe geldi. General Cafer
Numeyri ipleri ele geçirmişti. Mısır’da 1952
darbesiyle iktidara gelmiş olan Cemal
Abdunnasır’a çok özenen Numeyri’nin kurmaya çalıştığı
sosyalist rejim ülke meselelerine elbette çare olmayacaktı!..
Numeyri önce ABD ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı ve bu arada
ülkede ağırlığı hayli büyük olan İhvan-ı
Müslimin teşkilatı ile de iş birliğine gitti. 1983’te
Sudan’da İslami yönetim düzenini ilan etti. Ne yazık ki, aynı sene
ikinci büyük iç savaş başlayacaktı. Numeyri, 1985’te Amerika
ziyaretinde iken, tıpkı bugün olduğu gibi;
dönemin Savunma Bakanı General Abdurrahman Sivvar
Ez-zeheb tarafından kansız bir darbe ile iktidardan
uzaklaştırıldı. Ancak bu geçiş dönemi, Sudan’ın karşı karşıya
olduğu ağır meseleler sebebiyle çok uzun sürmedi. 1986 yılında
yapılan seçimlerde, Sudan siyasetinde büyük ağırlığa sahip
isimlerden Sadık el-Mehdi işbaşına
geldi. İslami yönetim düzeni askıya alındı. Bu arada iç savaş bütün
şiddetiyle devam ediyordu. 1989’de önceki gün iktidardan
düşürülen General Ömer
el-Beşir liderliğinde, 15 kişilik bir
askerî konsey darbe yaparak idareye el koydu ve böylece Sudan
tarihindeki en uzun iktidar dönemi başlamış oldu…
Şu tabloya bakar mısınız!..
1952’de Mısır’da General Necip’in başında
olduğu cunta darbe yapıp iktidara geldi. Bir süre
sonra Albay Cemal Abdunnasır onu ekarte
edip ipleri eline geçirdi. 1967 hezimetinden sonra çekildi.
Yerine Enver Sedat geldi. O da 1979’da
öldürülünce yardımcısı Hüsnü Mübarek, otuz
yıl müddetle onun koltuğuna oturdu. Ta ki, 2011’de halk isyanıyla
devrilene kadar… Suriye’de 1970’te hükûmet içi darbe ile iktidarı
ele geçiren General Hafız Esad, 2000 yılında
ölene kadar otuz sene işbaşında kaldı. Yerine hazırladığı büyük
oğlu Basil bir kazada ölünce, küçük
oğlu Beşar yerine geçti ve Suriye’nin
bugünkü hâli ortada! (Hüsnü Mübarek de yerine oğlu Cemal’i
hazırlıyordu, ama buna fırsat bulamadı…)
Libya’da Muammer Kaddafi, henüz üsteğmen
rütbesinde iken, 1969 yılında darbe yaptı ve 2011 Ekim'inde linç
edilip öldürülünceye kadar 42 yıl işbaşında kaldı.
Irak’ta Saddam Hüseyin, 1969’da birlikte
darbe yaptığı General Hasan El Bekr’i,
1979’da saf dışı bırakarak, tıpkı Nasır gibi; güçlü olduğu Devrim
Komuta Konseyinde, tartışmasız isim oldu, 2003 yılında ABD’nin
işgaliyle devrilene kadar ülkeyi demir yumrukla yönetti…
Yemen’de Ali Abdullah Salih, 1978’den 2012’de
devrilene kadar 34 yıl boyunca iktidarda kaldı. 2017’de Husiler
tarafından öldürüldü…
Evet, Sudan ah Sudan!.. İç ve dış
mihrakların büyük gayretleriyle ülkede alevlenen ayrılıkçı fitne,
2011 yılında Sudan’ı ikiye bölerek ilk hedefine
ulaştı. Ama sömürgeci güçler Sudan’ın yakasını
bırakmıyor. Maalesef bu güzelim ülke, yine bir
fitnenin içine düştü…
İç dinamikleri ve bağımsızlığa
giden yoldaki serüvenleri epey farklı olsa da, “Arap
Baharı"nı erken (1990’larda) yaşayan Cezayir ile bu
sözde baharı gecikmeli olarak tanışmakta olan Sudan, son zamanlarda
benzer olayların etkisinde… Cezayir’de, yarı felçli Abdülaziz
Buteflika’nın beşinci defa cumhurbaşkanlığına aday olmasına isyan
eden halk, büyük nümayişler sonucunda maksadına kısmen ulaştı
diyebiliriz. Buteflika adaylıktan vazgeçti, bu da yetmedi. Ordunun
da tazyiki ile başkanlıktan da çekildi. Cezayir 90 gün sonra
seçimlere gidecek. Bakalım bu seçim sürecinde neler yaşanacak? On
yıllardır ordunun vesayeti altındaki bu ülkede, gerçekten halkın
beklentilerini karşılayacak kapasitede bir kişi aday olup
seçilebilecek mi? Şimdilik sokak gösterilerinin nispeten sakin
geçmiş olması ve kan dökülmemesi, Cezayir’in geleceği için bir ümit
ışığı olarak algılanabilir. Fakat halk normal bir sivil düzenin
getirileceğinden pek emin olmadığı için, seçim ilanına rağmen,
gösterileri tamamen sona erdirmedi ve ordunun vesayetini en azından
geriletmek için direniyor…
Sudan’da da, aylardan
beri Ömer el-Beşir’in 2020 seçimlerinde
tekrar aday olmaması için yoğun gösteriler yapılıyordu. İçerideki
kırılgan siyasi yapı, etnik ayrışma, ekonomik zorluklar, ambargo ve
dış müdahalelere karşı zaafları bulunan Sudan, esasen
bağımsızlığına kavuştuğu 1956 yılından beri gün yüzü
görmedi. Henüz tam bağımsızlığını bile kazanamamış
olduğu 1955 yılında başlayan birinci iç savaşla yüz yüze kaldı ve
17 sene bu felaketle yatıp kalktı. Sudan tam bağımsızlığına
kavuştuktan iki sene sonra, 1958’de ilk askerî darbeyi yaşadı.
Yönetime el koyan General Abbud, özellikle
ülkenin güneyinde çok faal olan misyoner teşkilatlarının önünü
kesmeye çalıştı, ama bunu başarması pek mümkün olmadı. 1964’te
yerini sivil idareye bıraktı. Tam beş sene sonra, 1969’da, bu defa
ikinci askeri darbe geldi. General Cafer
Numeyri ipleri ele geçirmişti. Mısır’da 1952
darbesiyle iktidara gelmiş olan Cemal
Abdunnasır’a çok özenen Numeyri’nin kurmaya çalıştığı
sosyalist rejim ülke meselelerine elbette çare olmayacaktı!..
Numeyri önce ABD ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı ve bu arada
ülkede ağırlığı hayli büyük olan İhvan-ı
Müslimin teşkilatı ile de iş birliğine gitti. 1983’te
Sudan’da İslami yönetim düzenini ilan etti. Ne yazık ki, aynı sene
ikinci büyük iç savaş başlayacaktı. Numeyri, 1985’te Amerika
ziyaretinde iken, tıpkı bugün olduğu gibi;
dönemin Savunma Bakanı General Abdurrahman Sivvar
Ez-zeheb tarafından kansız bir darbe ile iktidardan
uzaklaştırıldı. Ancak bu geçiş dönemi, Sudan’ın karşı karşıya
olduğu ağır meseleler sebebiyle çok uzun sürmedi. 1986 yılında
yapılan seçimlerde, Sudan siyasetinde büyük ağırlığa sahip
isimlerden Sadık el-Mehdi işbaşına
geldi. İslami yönetim düzeni askıya alındı. Bu arada iç savaş bütün
şiddetiyle devam ediyordu. 1989’de önceki gün iktidardan
düşürülen General Ömer
el-Beşir liderliğinde, 15 kişilik bir
askerî konsey darbe yaparak idareye el koydu ve böylece Sudan
tarihindeki en uzun iktidar dönemi başlamış oldu…