●BERLİN
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
bir süreden beri gerilmiş ilişkileri daha olumlu bir zemine taşıyan
Almanya ziyaretini bugün tamamlıyor. İki ülkenin mevcut şartlarda
daha güçlü bir iş birliğine ihtiyacı var…
Almanya Türkiye için önemli bir
ülke. En başta gelen sebep belki de hâlen orada yaşayan üç
milyondan fazla vatandaşımız… Dünyadaki Türk diasporasının yarısı
Almanya’da. Avrupa Birliğinin çelik çekirdeği Almanya ve
Fransa’dır. Ama AB’nin lokomotif gücü Almanya’dır. Ve şayet
Avrupa’nın bir geleceği varsa (olmaması mümkün mü!), o da yine
Almanya’dadır… Almanya hâlen dünyanın dördüncü büyük ekonomisi ve
ithalatta da (Rus doğalgazını burada ayrı tutalım), ihracatta da
bir numaralı partnerimiz. Son yıllardaki bütün olumsuzluklara
rağmen, hâlâ daha en fazla turisti ülkemize gönderen ülke de
Almanya… Daha pek çok sebep sayabiliriz ve ayrıntılar da bu sayfaya
sığmaz. Almanya I. Dünya Savaşı öncesinde, Orta Doğu’ya uzanmak
için en doğru istikametin Osmanlı İmparatorluğu olduğunu tespit
etmiş ve buna göre çok önemli adımlar atmıştı… Fakat uluslararası
gelişmeler çok farklı gelişti. Hem Almanya hem Osmanlı Devleti
müttefik olarak girdiği savaşta yenildi ve yıkıldı. Almanya yirmi
sene içinde hızla toparlandı ve II. Dünya Savaşını başlatacak kadar
öz güven patlaması yaşadı. Sonu hüsran olsa da, Alman milletinin
güç, kapasite ve kabiliyetini göstermek bakımından çok önemlidir.
Unutmayalım geçmişte üç yüz yıl boyunca İngiltere ve Fransa
Almanya’yı dengelemek ve belli bir çizgide tutmak için çok uğraştı.
Bir vakitler Almanya topraklarında üç binden fazla devletçik vardı…
Alman Birliğini engellemek için neler yapılmadı ki… Nihayet 1871’de
bu birlik sağlandı ve sonrası malum.
II. Dünya Savaşında tekrar feci
bir mağlubiyete düçar olan ve ikiye bölünüp bir parçası Doğu, bir
parçası Batı blokuna ‘zimmetlenen’ Almanya
zincirlere rağmen iddiasını kaybetmedi ve soğuk savaş döneminin
sonunda güçlü ekonomisiyle bir yerde Doğu’da kalan parçasının
özgürlüğünü satın alarak yeniden birleşti. Uzatmayalım, Almanya her
vakit iddialı oldu ve bunun gereğini de büyük ölçüde yapmayı
başardı. Şimdilerde Almanya yine büyük oynuyor ve geçmişte olduğu
gibi Doğu Avrupa ve Balkanlar’da büyük ağırlık koymuş bulunuyor. Ve
Almanya mutlaka Orta Doğu’ya daha güçlü şekilde uzanmak istiyor!..
Almanya’nın bunun için çeşitli stratejiler denediği herkesçe malum.
“Kürt Kartı” bunlardan biridir… Bu konuda
Türkiye’yi rahatsız eden epeyce faaliyeti oldu. Ancak Almanya da
herhâlde her şeye rağmen, Orta Doğu’da iş birliği yapabileceği en
güçlü ve güvenilir ülkenin Türkiye olduğunu bilmemesi de mümkün
değil. Buna karşılık çeşitli sebeplerden ötürü Türkiye’ye karşı
endişelerinden de kurtulamıyor. Almanya’daki üç milyonu aşan
Türk’ün varlığı bunlardan biridir. Ve bu yüzden Alevi kesim
üzerinde kendince birtakım mühendislik çalışmaları yaparak, durumu
kontrol altında tutma yoluna gitmiştir…
Almanya’nın Türkiye ile
ilişkilerini zehirleyen en yakın tehlike bu ülkedeki aşırı sağ
cereyanın yeniden tırmanmaya ve ülke içi siyasi istikrarı tehdit
etmeye başlamasıdır. Nitekim son seçimler öncesinde
iktidar koltuğunun tehlikeye düştüğünü gören Hıristiyan Demokrat
Birlik ve bunun lideri Merkel, Türkiye’ye karşı farklı bir tutum
içine girme ihtiyacını hissetmiştir. Almanya’daki Türk Diasporası
ülkede yerel ve genel siyasete ağırlık koymaya başlamış olduğu için
öncelikle aşırı sağ fraksiyonların hedefi olmuştur. Bu kozu onlara
bırakıp alan ve güç kaybetmemek için Merkel esasen benimsemediği
bir söylemi icra etmiştir. Bu noktayı iyi analiz etmeli ve
dikkatlerden uzak tutmamalıyız… Ve bu hususta özellikle Alman ve
diğer Avrupa medyasının tutumunu, yaydığı haber ve yorumları
özellikle nazarı dikkate almamız gerekir. Ama bu konularda sık sık
tuzağa düştüğümüz de bir gerçek… O yüzden retorik ve reel politik
birbirine karıştırılıyor, dolayısıyla yanlış hamleler
yapılabiliyor. Son yıllarda daha sık türbülansa girmeye başlayan
Türk-Alman ilişkilerinin önemli bir zaafıdır bu...
Bugüne dönersek, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın bu son ziyareti, esasen olmaması gereken bir olumsuz
atmosfere girmiş olan ilişkileri düzeltme yolunda önemli bir
adımdır ve devamı da gelecektir. Alman cenahının bu ziyarete önem
verdiği hemen belli oluyor. Uygulanan protokolden alınan güvenlik
tedbirlerine kadar her adımda bunu görebiliyoruz. Ziyaretin
zamanlaması da gayet yerinde… Yakında İstanbul’da toplanması
beklenen Suriye konulu dörtlü (Türkiye, Almanya, Fransa ve Rusya)
zirve de bu ilişkilerin olumlu yönde ivme kazanması için bir vesile
olacaktır. Ve dünya siyasi ve askerî dengelerinde önemli
kaymalar yaşanırken, yeni ittifak arayışları sürerken, soğuk savaş
devrinin dünya düzeninden en fazla rahatsızlık duyan bir ülke
olarak Almanya, önüne çıkan fırsatları iyi değerlendirmek için
hesabına gelen her adımı atma fırsatını kaçırmak istemeyecektir…
Evet, her iki taraf da retorik ve reelpolitik ayarını iyi yaparsa,
“kazan-kazan” hedefine daha çabuk ve kolay
ulaşabilir. Türk ve Alman ‘devlet aklının’ bu
alanda çok büyük tecrübelere sahip olduğunda şüphe
yok!..