“İyi üniversite bitirmek
bundan böyle hayat garantisi değil… Artık iş değil, işlevsizlik
konuşuluyor. Öğretmenler mutsuz, öğrenci artık onları takmıyor!
Kaçan gençlerimizi Avrupa şu an havada kapıyor. Binalar hoş
ama…”
Gazeteniz Türkiye, eğitim ve
öğretim konularına her zaman büyük önem veren bir yayın organıdır.
Önceki gün arkadaşımız Mahmut Özay, çok önemli ve o derecede
düşündürücü bir röportaja imza attı. Gazi Üniversitesi öğretim
üyesi, Prof. Dr. Selçuk Özdemir’le yaptığı bu röportajın her bir
cümlesi, ayrı bir meseleyi çarpıcı şekilde özetliyordu… Güzel ve
gösterişli binalar yapmakla, öğrenci sayısıyla paralel olarak
derslik sayısını arttırmakla her şey halledilmiş olmuyor. Nicelik
de elbette önemli, ama nitelik çok çok daha önemli. Lakin o da
yeterli değil!.. Zira dünyadaki değişim ve dönüşüm o kadar köklü ve
o kadar hızlı ki, temel paradigmanın yeniden ele alınması
gerekiyor. Prof. Özdemir şu uyarıyı yapıyor: “İşini kaybettiğinde
yeni bir iş bulabilme ümidin var. Ama işlevsizlikte diploman elinde
mesleğini söylüyorsun, ‘artık sana ihtiyaç kalmadı’ deniliyor… Yani
artık iş değil, işlevsizlik konuşuluyor. Ömürlük mesleklerin
bittiğini hatırlatan Özdemir Hoca şunları söylüyor; “İyi üniversite
bitirmek bundan böyle hayat garantisi değil… Bu kadar diplomalı
işsizin olması artık gözden kaçmıyor… Bütün dünyada eğitim
paradigması kökten değişiyor. Problemle baş edemediğimiz için
debeleniyoruz. Yirmi bir yaşında mezun olan bir gencin ömür boyu
mesleğini icra etme dönemi bitti. Artık diploma bir araç… Önemi
kalmadı. Çünkü diplomayı eski tecrübeye göre aldın…” Dikkat,
Özdemir Hoca buradan hareketle şu hayati ikazı yapıyor: “Eğitim şu
an en kritik meselemiz. Ülkenin millî güvenlik problemi! Hatta beka
meselemiz…”
Evet, Prof. Selçuk Özdemir bu
beka meselemizle ilgili daha pek çok yakıcı meseleyi dile
getiriyor. Mesela öğretmenlerin mutsuz olduğunu söylüyor. Neden?
Çünkü öğrenciler, amiyane tabiriyle artık öğretmenleri takmıyor!..
X kuşağı, Z kuşağı derken geldiğimiz nokta maalesef burası. Binalar
hoş ama içi boş diyor. Bilhassa kabiliyetli gençlerimizin dışarıya
kaçmasına dikkat çekiyor. Su kaynaklarını kuruttuğumuz göçmen
kuşların bir daha uğramaması metaforunu kullanarak bu yakıcı konuyu
göz ardı etmememizin altını çiziyor. Okul ve üniversite sayısı ile
eğitime ayrılan bütçenin mütenasip olmasından bahsediyor… Bir ağacı
iyi sulayarak onun yemyeşil olmasını sağlamak ile on tane ağacın
her birini yeterince sulayamayıp hepsinin kurumasına yol açmanın
nasıl bir durum olduğunu anlatıyor. Velhasıl eğitim meselesindeki
krizin (Ki, bunun küresel bir kriz olduğunu da belirtiyor…)
farkında olmamızın, hükûmetin ve millî eğitimin bu konuda ciddi
uğraş vermesinin önemli olduğunu bu sebeple ümit verici olduğunu
ifade ediyor. Merak edenler, bahse konu röportajı gazetemizin
elektronik arşivinden okuyabilir. Biz buradan, dün Sayın
Cumhurbaşkanı’mızın 2019 – 2020 Akademik Ders Yılı açılış töreninde
yaptığı konuşmaya ve üniversitelere dair değerlendirmelerine
gidelim… Cumhurbaşkanı Erdoğan hakikaten çok önemli şeyler söyledi.
Özellikle üniversitelerin kalite meselesiyle ilgili söylediklerinin
üzerinde durmak gerekiyor.
Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın
verdiği bazı istatistikleri yansıtalım: Yükseköğretim de dâhil
millî eğitim bütçesi 2002 yılında 10 milyar TL iken bugün 161
milyar TL olmuş. Yani tam on altı kat büyümüş… Derslik sayısı 309
binden 577 bine yükselmiş. Öğretmen sayısı 632 binden 937 bine
çıkmış. Laboratuvar sayısı 22 binden 54 bine çıkarılmış. Üniversite
sayısı da çok dikkat çekici… 2002’de 76 olan üniversiteden sayısı
207’ye ulaşmış. Öğretim üyesi sayısı 70 binden 168 bine çıkmış.
Öğrenci sayısı da 1,6 milyondan sekiz milyona yükselmiş…
Cumhurbaşkanı burada bir mukayese yapıyor. Almanya’nın nüfusu da
bizimki gibi 82 milyon. Ama üniversite öğrenci sayısı 3 milyon…
Aradaki fark beş milyon! İşte burada karşımıza ‘kalite ve kantite’
meselesi bir kere daha çıkıyor. Almanya’nın bilimsel alandaki
üretim ve katkı seviyesi ile Türkiye’nin bu alandaki durumu
karşılaştırıldığında, ortaya çıkan sonuç acaba nasıldır? Almanya’da
302 tane üniversite var. Dünyanın en iyi 100 üniversitesinin içine,
10 tane Alman üniversitesi giriyor… Avrupa’daki en yenilikçi
üniversite kıyaslamasında, Almanya 23 üniversite ile birinci sırada
yer alıyor. Sadece Berlin Teknik Üniversitesinden, fizik, kimya ve
tıp dallarında Nobel Ödülü alan 16 akademisyen var… Ayrıntılara
girilirse daha pek çok çarpıcı tablo ortaya çıkar.
Netice… Sayın Cumhurbaşkanı da,
Türkiye’deki bazı üniversitelerin hâlâ kendilerinden beklenen
seviyeye ulaşamadığını dile getirerek bu konuda rektörlerden daha
fazla gayret beklediklerini söyledi. Elbette rektörler ve hocalar
daha çok gayret göstermeli. Ancak Prof. Dr. Selçuk Özdemir’in de
belirttiği üzere, şimdi daha çok boğazımızdan kesip bilimsel
yatırımlara daha fazla bütçe ayırmalı ve küresel kalite
ortalamasında üst sıralara tırmanmalıyız…