Trump onun için “BİZİM ADAMIMIZ…” demişti.
Damadı Kushner’in çok sıkı ilişkileri vardı. Beyaz Saray’da
ağırlandığında, Trump S. Arabistan’ın alacağı silahların grafiğini
göstermişti. Ama…
Evet, “parayla saadet olmaz” sözü bir kere daha
hükmünü icra edecek gibi görünüyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi
M. bin Selman, yanında taşıdığı çok kalın çek defterinin bütün
yapraklarını şişkin rakamlarla doldurup, gülücüklerle küresel
güçlerin menfaatine sunsa da, netice itibarıyla hedeflediği şeye
ulaşamayacak galiba!.. Donald Trump kendisini Beyaz Saray’da
ağırlarken, ondan ziyade Suudi Arabistan’ın Petro dolarlarla satın
alacağı on milyarlarca dolarlık silahların listesini gösteren
grafikle meşguldü. Trump heyecanla o grafiği anlatırken, Prens de
parasını peşin ödemiş tüccar edasında mutluluk fotoğrafı veriyordu…
Fakat şartlar çok farklı gelişti. Veliaht Prens bin Selman, çok
çabuk ve kolay eline geçen gücü fazlasıyla istismar etti. O güne
kadar Suud ailesi içinde pek çok kere taht kavgaları yaşanmıştı.
Mesela 1964’te Kral Suud bin Abdülaziz tahtan indirilirken, sarayı
millî muhafız askerleri tarafından kuşatılmıştı. Ancak sonucu asıl
belirleyen, Kraliyet Mahkemesinden çıkan karar
olmuştu…
Şimdiki Kral Selman’dan evvel iki veliaht prens
(Eski Savunma Bakanı Sultan (Ekim 2011) ve eski İçişleri Bakanı
Naif (Haziran 2012), tahta oturamadan vefat ettiler. Selman’dan
sonra tahtın vârisi olarak ilk önce Prens Mukrin tayin edildi.
Fakat daha sonra saltanatın yolu üçüncü kuşak için açıldı ve
Veliaht Prens Mukrin azledilerek yerine, tahta oturamadan ölen
Naif’in oğlu Muhammed geçirildi. Ancak çok geçmeden o da ekarte
edildi ve bilindiği üzere Kral’ın oğlu M. bin Selman’a istikbal
yolu açıldı. Genç Veliaht çok hızlı başladı. Bir taraftan sözüm ona
ülkeyi modernleştirme adına birtakım yenilikler (Kadınlara araba
kullanma hakkı vb.) diğer yandan da kendisine engel çıkarabilecek
kişileri bertaraf ederek bir nevi mıntıka temizliği yaptı…
Washington’dan verilen desteğe ne kadar güvendiğini, kuzenlerini ve
ülkedeki birçok ileri gelen iş adamını sorgusuz sualsiz otelde
hapsederek mallarına çökmesiyle ortaya koydu. Lakin her şeyin bir
haddi hududu vardı. İçeride aile fertleri dâhil, zengin iş
adamlarına ve gazeteci ve fikir adamlarına baskı, dışarıda Yemen’e
karşı girişilen savaş, Katar’a uygulanan abluka vs. bardağı çoktan
taşırmıştı aslında. Ama yine de Prens’e açılmış olan kredi
dürüyordu. Ta ki muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul’daki
Başkonsolosluk binasında boğularak öldürülene kadar… Bu vahşi
cinayetin tam olarak aydınlatılması için dünyadan daha yeni yeni
ciddi baskılar gelmeye başladı. ABD, uzun bir yalpalamadan sonra
dünya iç ve dış kamuoyundan gelen baskılarla nihayet harekete geçti
ve öyle anlaşılıyor ki, Veliaht M. bin Selman’ı gözden çıkarmak
mecburiyetini hissetti. Prens artık yolcu! Peki, yerine kim
gelecek?
“SUDAYRİ KLANI” GÜCÜNÜ
KORUYOR
Baba Kral Abdülaziz bin es-Suud’un evlendiği 45
kadından biri olan, Hassa binti Ahmed es-Sudayri’nin yedi erkek
oğlu vardı. Adları sırasıyla şöyle: Fahd, Sultan, Abdurrahman,
Naif, Turkî, Selman ve Ahmed. Bunlara “Yedi Sudayri Birader veya
Sudayri Klanı” deniliyor. Fahd ve Selman krallık tahtına oturdu.
Sultan ve Naif veliaht oldular ama tahta ulaşamadan öldüler. Diğer
iki kardeş Abdurrahman ve Turkî devlet yönetiminin üst
kademelerinde görev almadı. Şimdi hayatta kalan son iki Sudayri’den
biri (Diğeri Kral Selman) olan Prens Ahmed var. Ahmed uzun zamandır
İngiltere’de bir nevi gönüllü sürgün hayatı yaşıyordu. Ve
enteresandır, yeğeni M. bin Selman’ın veliaht olmasına karşı
çıkmıştı. S. Arabistan’ın bugünkü dış politikasını (Yemen savaşı da
dâhil) tasvip etmediği biliniyor. Hatta yüksek sesle buna karşı
çıkıyor. Şimdi dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Amerika,
İngiltere ve Fransa’nın, Suudi Arabistan’ı Yemen harbi konusunda
sıkıştırdığı bir dönemde, Prens Ahmed İngiltere’den (Herhâlde
güvencelerle) geldi ve ayağının tozuyla Kraliyet Meclisinin başına
oturdu. Bu Meclis veliaht prensleri de seçen makamdır…
Amerikan üniversitelerinde tahsil görmüş olan
Prens Ahmed, 1975’ten 2012 yılına kadar İçişleri Bakan Yardımcılığı
yaptı. 1979 yılındaki Kâbe baskınından sonra kurulan ve direkt
İçişleri Bakanlığına bağlı olan özel güvenlik güçlerinin de
operasyonel başkanlığını yürüttü. Prens Ahmed, özellikle Şiî
muhalif nüfuzun yaşadığı doğu vilayetinde, petrol endüstrisi
bölgesinin güvenliği için emniyet tedbirlerinin yanında, ekonomik,
sosyal ve kültürel alanlarda önemli yenilikleri hayata geçirdi.
Açık sözlülüğü ile bilinen Ahmed, ilk defa Şiîlere karşı
ayırımcılık yapıldığını telaffuz eden kişidir. 2012’de aynı zamanda
İçişleri Bakanı olan Veliaht Prens Naif’in vefatı üzerine bakanlık
koltuğuna oturdu. Hatta veliaht olması beklenirken onun yerine
yeğeni Muhammed bin Naif getirilmişti. Bakalım kader hayattaki son
iki Sudayri’den biri olan Prens Ahmed’i de büyük kardeşi Selman
gibi iktidara taşıyacak mı?