Türkiye’de 15 Temmuz öncesi süreçte, 17-25 sonrası yükselen tansiyon döneminde yani, Ankara’da bir arkadaşımla şu şakayı yapmaya bayılıyorduk: “Merak edilecek bir şey yok. Devlet cemaatin içine sızmayı başarmış.”
Şüphesiz bu şaka, o zamanlar adına “cemaat” denilen sümüklüler ordusunun gücü ile ilgili olarak bir hakikati ifade etmesi bakımından komik değil, neredeyse trajikti.
15 Temmuz sonrası süreçte yine aynı arkadaşımla bu sefer yeni bir şaka geliştirdik: “Helal olsun AK Parti’ye, içine bir tane bile FETÖ’cü sızdırmamış.”
Bu şaka da komik değildi elbette. Ama
ne yazık ki sert bir hakikatin en üzücü şekilde ifadesiydi.
Geride bıraktığımız 8 yıl boyunca hem ben, hem de başka kalemler bu konuda epeyce yazı yazdı ama sonuç değişmedi. 15 Temmuz’un failleriyle hesaplaşma biçimi son derece tuhaf bir düzlemde ilerledi. Mesela “Aranan FETÖ’cü galiba benim” başlıklı yazımı hatırlayanlarınız olacaktır. Orada Orkide Yağları’nın sahibini, Fettah Tamince’yi falan örnek göstererek şöyle demiştim: “Bu isimler bir şekilde FETÖ’cü kabul edilmediğine göre, aranan FETÖ’cü benim galiba.” Diğer yandan, “Sadece Bylock” yazımı da hatırlayanlarınız olacaktır....