Çünkü hiçbir banka dükkânı “insanlığa daha fazla zarar vermek istemiyoruz, insanları daha fazla köleleştirmek istemiyoruz, hepinizden özür dileriz” diyerek kapatmadı kepenklerini. Biz, yani küresel finans sisteminin zincirli-zincirsiz köleleri plazaların mağara ağızlarına benzer kapılarından sabahın dibinde girip, akşamın köründe çıkarak “özgür insanlar” olduğumuzu düşündük yine.
Çünkü hiç birimiz eline geçirdiği fırsatı “şu arkadaşım, şu adam, şu kadın bu fırsata benden daha layık. O hak ediyor bunu” diyerek liyakati öncelemedik. Nasıl ve ne şekilde olduğunu hiç önemsemeden sadece “başarı” denilen o sersemlik için yaşadık bu yılı da. “Ne pahasına olursa olsun başarmayalım” diyerek tükettik seneyi.
Çünkü bir şiirin yayınlanmış olması, bir romanın çıkmış olması, bir öykünün anlatılmış olması bizi dolardaki değişiklik kadar ilgilendirmedi yine. Genç bir şair keşfetmenin heyecanı kur farkından kazanacağımız paranın heyecanının yanına yine yaklaşamadı.
Çünkü yaşantımızla örnek olma fikrinin uzadığında durduk yine bu yıl. Bolca lakırdı ettik bunun yerine. Kendimizde olanı değiştirmek zor geldi her zamanki gibi. Biz de başkalarında olanı değiştirmekle ilgilenmeyi yine yedirdik kendimize.
Çünkü bir hoca daha görmeye daha tahammülümüz kalmamışken her gün yeni bir din anlatan yeni bir hocayla muhatap olmak zorunda kaldık yine. Allah’tan distribütörlük aldığını zanneden bazı adamlarla Allah’tan distribütörlük aldığını zanneden bazı diğer adamlar kavga ederlerken sustuk. Hatta daha kötüsü bazı adamlarla bazı diğer adamları takım tutar gibi tuttuk. “Allah’ın dini böyle anlatılmaz, Allah’ın dini dünyaya böyle hükümran olmaz” diyenleri susturduk.
Çünkü yine öğrenemedik çiçeklerin adını. Nergisi sümbülden, leylağı orkideden ayırt edecek bilgiye ulaştıramadık yine kendimizi. Çiçeklerle konuşmayı öğrenmek şöyle dursun en sevdiklerimizle konuşmayı unuttuk. Her seferinde dünya girdi aramıza.