1980’lerin Türkiye’si, başka hiçbir dönemle kıyas edilemeyecek kadar ilginçti. 80 ihtilali ile başlayan dönem, Özal’ın liberal ve kapitalizme yanlayan politikaları ile çeşitlenmiş, ‘modern dünyaya uyum sağlamak’ ilkesi olanca gücü ile dolaşıma girmişti.
Adına ister İslamcılık, ister mütedeyyin kesim, ister dindar insanlar deyin, sonuç değişmez. O sosyoloji 80’lerde bir taraftan ‘modern dünyaya uyum’ teklifini gözden geçirip kendilerine göre yorumluyorlar, bir taraftan da ülkedeki ‘serbestlik havası’nı doğru değerlendirmeye çabalayarak özgün bir dindarlık modeli geliştirmenin peşine düşüyorlardı.
1986 yılında ortaokula başladığım Muradiye Koleji, 80’lerdeki dindar kesimin keskin bir özeti gibiydi. Kütüphanesi, bilgisayar ve fen laboratuvarları, spor salonu, modern İngilizce öğretme yöntemleri falan derken Muradiye ‘başarılı bir okul modeli’ olarak belirmişti.
Ali Çınar hoca, o yıllarda okulun tek din kültürü hocası idi ve neredeyse tamamı dindar ailelerden gelen çocuklara merhametin, şefkatin, diğerkâmlığın önemini vurgulayan bir müfredat anlatıyordu.